O zaman cezalarla ilgili sorumuza geçelim. Okuldayken ne tür cezalar aldınız?
Sert bir müdürümüz vardı. Değişik boyda cetvellerle döverek cezalandırırdı. Fakat maalesef, öyle alışmıştık ki bu cezalara, haksız olmadıkça fazla sesimizi çıkarmazdık. 50 santimlik cetvel cezası hak edecek bir kabahat yapmışsak -ki bu sırada doğru durmamak olabilir- onun yerine bir metrelik cetvelle dayak yersek ona kızardık. Ama tabii, ‘Müdürüm bu elli santimlik suçtu’ diyemezdik.
Ben okulu sevmedim hiçbir zaman.
Peki, okuldaki kurallar arasında size saçma gelen var mıydı?
Çok vardı. Çok uzun süren törenler hatırlıyorum örneğin. Bir 23 Nisan törenine okul olarak katılacaktık, Beyazıt Meydanı’nda olacaktı. Defalarca onun provası yapıldı. Sonra 23 Nisan günü gittik, fakat öyle bir yağmur yağıyor ki… Saat 11’de başlayacaksa tören, nedense biz 9’da gitmişiz. Sığınacak hiçbir yerimiz yok. Zırıl zırıl yağmur yağıyor, sırılsıklam olduk. Sonra 11’de yürüyüş başladı. Zannediyorum Eminönü kaymakamını selamlayacaktık. Yürürken sol-sağ dikkat edin, düzgün yürüyün, uygun adım yürüyün derken, bir baktık ki meydanda yürüdüğümüz yerde dev gibi göller var. Üstünden bile atlayamıyoruz. Bir müddet sonra benim arkamdaki arkadaş ‘boş verin içine basın, zaten sırılsıklam olduk’ dedi. Bir de o zaman ayakkabılar büyük problemdi. Çünkü ayakkabı uzun müddet yağmurda kaldığı zaman dağılırdı. İçinden kartonlar falan çıkardı. Neyse, yürürken ‘sağa bak’ dediler, kaymakamı selamlayacağız ya, asker yürüyüşü gibi geçiyoruz. Sağa baktım, kaymakam da soğuktan titriyordu zavallı. Kahverengi bir paltosu vardı. Paltosunun yakalarını kapamış, öyle selamlamaya çalışıyordu bizi. Ama sonuçta o da soğuktan titreyen, 30 yaşlarında bir adamdı. O törende ben, iliklerime kadar ıslandığımı hatırlıyorum. Ev çok yakındı. Tören bitti, eve geldik. Bütün üstümdeki her şeyi çıkardığımı ve kalın bir şeyler giyip bir kenarda ısınmaya çalıştığımı hatırlıyorum. Tabii evlerde öyle hazır sıcak su falan da yok, banyonun yakılması lazım daha önceden. Kısacası, bu uzun süren törenler vardı bana anlamsız gelen. Çünkü törenlerin anlamını da bize çok anlatmazlardı. ‘Siz şunu yapacaksınız, gideceksiniz orada 2 saat bekleyeceksiniz’ derlerdi. Açıkçası, itiraf ama ben okulu sevmedim hiçbir zaman. Robert Kolej dâhil… Çünkü hep bir özgürlük kaybı gibi gözüktü bana. Hatta Robert Kolej’de, İlk sınavlardan çok kötü not alırdım. Ondan sonra düzelirdi. Çok iyi bir öğrenciydim ama okulu sevmeyen bir iyi öğrenciydim. Üniversiteyi sevdim ama.
Matematiğe ilk katkım, hiç iyi karşılanmadı.
Matematik ilginiz çocukluktan mı geliyor?
Tabii, babam matematikçiydi. Ama matematiğe ilk katkım, hiç iyi karşılanmadı. Laleli’deki evimizde babamın bir çalışma odası vardı. Oraya benim girmemem tembih edilmişti. Çünkü babam orada ‘matematik’ yapıyordu. Böyle yasak şeyler cazip gelir çocuklara tabii, kilitli falan da değildi. Bir gün ben girdim oraya. Babamın masasına baktım, nefis kâğıtlar var. Kuşe kâğıdı olduklarını sonradan öğrendim. Ve Babam oraya çini mürekkebiyle çok dikkatli bir takım şekiller çizmiş. Geometrik şekiller… Geometri kitabı yazıyordu o sıralar. Çini mürekkebini de buldum; ben de bir şeyler çizdim! Derken elim çini mürekkebinin şişesine çarptı, onu da devirdim. Başka kâğıtlarla onu temizlemeye çalıştım. Hemen kaçtım oradan. O tarihlerde de bu kuşe kâğıdı, çok zor bulunan, çok pahalı bir şeymiş. Sonra babam geldi eve. Orayı gördü, berbat bir durumda. Tabii mürekkebin hepsini silememişim. Güzel bir masası vardı, ben evimde, kullanıyorum şimdi o masayı. O masanın içine nüfuz etmiş adamakıllı. “Nedir bu, ne yaptın sen?” dedi, “Matematik yaptım.” dedim. Matematiğe ilk katkım, biraz cezayla sonuçlandı. O masada hâlâ o leke duruyor, kaç yıl geçmesine rağmen, kaç kez cilalanmasına rağmen.