Bu yoğun ve başarılı eğitim hayatınızda sosyalleşmeye fırsatınız oluyor muydu, nasıl evlendiniz, flörtleriniz oldu mu?
NAKİYE BOYACIGİLLER- Boğaziçi Üniversitesi’ne başladığımda Ziya ile tanıştık, birinci sınıfın yazında da flört etmeye başladık, o sırada 17 yaşındaydım. Hatta kızlarım “ilk aşkınla kalkıp evlendin diye” dalga geçiyorlar benimle. Ziya ile ben şanslıyız, beraber büyüdük diyebilirim. Dışarıdan bakıldığında çok farklı görünürüz, o gayet ağır başlı, sessiz, ben ise tam aksi çok hareketli. Ama temel değerlerimiz çok benzer, hayatta istediğimiz şeyler çok çok yakın, o açıdan şanslıyım yani. Eğitime dönersem, çok erken yaşta akademisyen olmak istediğime karar verdim. Sanırım Boğaziçi’nde ikinci sınıftayken, bütün hayatımı bir üniversitede geçirsem çok mutlu olurum diye düşündüm.
Ne kadar güzel, 18 yaşında hayatta ne istediğinizi biliyordunuz.
NAKİYE BOYACIGİLLER- Evet erken yaşta karar vermek işime yaradı. Fakat çok küçüktüm.. Amerikan sisteminden Türkiye’ye dönünce ve hiç hazırlık da okumadığım için, lisede en küçüktüm, Boğaziçi’ndeki en küçük kişiydim, mezuniyet sınıfımda da öyle. Sonra MBA’e gittim, orada da sınıfımın en küçüğüydüm. 21 yaşında elimde master derecem vardı, yani o kadar erken yaşta halletmiştim bu işleri.Fakat master derecemi aldıktan sonra akademik kariyer yapmak istememe rağmen hocalarımın da önerisiyle iki yıl IBM’de çalıştım. Hocalarım; “sen bir işletme fakültesinde çalışacaksın, önce git biraz iş dünyasını tanı” dediler. IBM’de çalışırken akademik kariyeri gerçekten istiyor muyum, yoksa iş dünyasını tanımayıp, bir tek o dünyayı tanıdığım için mi istiyorum? Sorusunun cevabını gördüm. IBM fevkalade güzel bir şirket, çok da mutluydum fakat bu kadar yoğun iş temposunda insanın okumaya vakti olmuyordu. Akademik kariyeri istememim bir sebebi de, etrafımda kitaptan keyif alan, okumayı seven insanların olmasından hoşnut olmamdı. İki yıl IBM’de çalıştıktan sonra gerçekten akademik kariyer istediğimden emin oldum ve Berkeley’e başvurdum, doktoramı orada yaptım.Hayatımla ilgili bir şey daha söylemek istiyorum. Ben, annemi çok erken yaşta kaybettim ama, çok mutlu bir çocukluğum oldu. Bunu da hep şöyle düşündüm; mutlu bir çocukluk bir altın bileziktir, insanın çok ciddi bir sermayesidir, yani tüm yaşamın boyunca bozdur bozdur harca. Kendi çocuklarıma da onu vermeye çalıştım. Çocukların anne, babaları tarafından sevildiklerine inanmaları ve mutlu bir çocukluk yaşamaları, insanın hayatta bir sürü zorluklar ile baş etmesini sağlıyor.Kardeşimi de ben çok erken, 26 yaşında kaybettim maalesef, yaşamımda iki tane çok acı olay başıma geldi. Onun için, öğrencilerime hep söylediğim bir şey var. Dışarıdan baktığınızda mutlu bir evlilik, güzel bir kariyer, yurt dışında çalışmalar, yaşamalar falan, ne güzel, Nakiye’nin hep hayatı güzel olmuş diyebilirsin, ama çok acı dönemleri de oldu hayatımın. İşte hayat bu, artılarıyla, eksileriyle de...
Acılarıyla, mutluluklarıyla olduğu gibi hayatı kabul edip yola o şekilde devam etmek gerekiyor.
NAKİYE BOYACIGİLLER- Evet öyle. Bundan da bir hayat dersi var: Hayat zaten hepimize çok kötü darbeler indirebiliyor, onun için insan olarak birbirimize kötülük yapmamalıyız.
Röportaj, GazeteSU - Nesrin Balkan ile Çarşamba Sohbetleri köşesinden alınmıştır.