Şişli Feriköy'deki %100 Ekolojik Halk Pazarı bana 2008'in en güzel hediyelerinden biri oldu. Pazardan uzun süredir haberdar olmama rağmen şehir ve hayat koşturmacası Cumartesi günleri beni Feriköy'den uzak tutmuştu bunca yıl. Geçen yıl birisi bana hafta içi yetmezmiş gibi Cumartesi günleri de 6.30'da uyanıp Feriköy'e pazara gideceğimi ve neredeyse öğleye kadar orada kalacağımı söylese güler geçerdim. Belki de "ah, keşke" derdim, "ama mümkün değil." Oysa mümkünmüş!
Bütün yazı pazarda geçirmekle kalmadım; Kasım ayının benim açımdan en zor hafta sonuna, Cumartesi-Pazar iki ayrı konferans sunumu yapacağım haftasonuna sabah 5.30'da uyanarak ve önce pazara giderek başladığımda anladım ki gerçek bir müdavim olmuşum. Artık Cumartesileri her zaman annem, çoğu zaman babam, arasıra da Hakan'la birlikte Feriköy'deyiz. Cumartesi sabahları ya kimseye randevu vermiyorum, ya da Feriköy'de veriyorum! Hülya Hanım'ın tam buğday unlu, otlu gözlemeleri eşliğinde muhabbetin de tadına doyum olmuyor. Feriköy'de kimseyle randevulaşmadan da kendinizi derin muhabbetlerin içinde bulabiliyorsunuz tabii. Örneğin bu yazının arkasında soğuk bir cumartesi günü Esra Başak’la pazarda karşılaşıp ayaküstü muhabbete dalmamız, sonra da Esra'nın SUdergi'de pazar deneyimimi sizlerle paylaşmam için beni cesaretlendirmesi var.
Feriköy'ün hayatıma girmesiyle birlikte yediğim herşey bir "yüz" kazandı - "Food with a face on it" deniyor buna literatürde. Marx’ın kapitalizme yaptığı en önemli eleştirilerden biri olan "metaların fetişizmi"ne karşı arkasında yatan insan ilişkilerine ve insanlara kör kalmadığımız bir yemek dünyasının içindeyim artık. Kandıra'da organik tarım yapan Lale Hanım'dan öğrendiğim balkabağı çorbası bugünlerde soframızdan eksik olmuyor. Lale Hanım'ın güzel kıvırcıkları ve havuçları da...
Gelincik, ebegümeci, ısırgan, turp otu veya kereviz salatası yiyorsak, Çanakkale'de organik tarım yapan, aynı zamanda Via Campesina üyesi Levent Gürsel masamıza misafir olmuş oluyor. Tabii güzel zeytinyağı ile Ferdun İnanlı soğuk ve sıcak yemeklerde hep bizimle... Yoğurdumuz Gökçeada'dan Elta-Ada organik çiftliğinden, mantarlarımız ise Bursa Karacabey'den, Hamdiye ve Şaban Burhan'ın çiftliğinden. Hamdiye Hanım bu hafta dondurucu soğuğa karşı sarıp sarmalanmış olmasına rağmen güleryüzlülüğü ve misafirperverliğinden birşey kaybetmemiş, "kiraz zamanı çiftliğe gelin de birlikte dalından koparıp yiyelim" diyordu. Kiraz zamanını dört gözle bekliyorum...
Fava yerken hem hububatları güzel bez torbalarda satan Nurperi’nin yüzü var gözümün önünde hem de dayanamayıp taze soğanlarından demet demet aldığım Fatma Hanım’ın. Hatta favaya Haci Bey’in müthiş cevizlerinden de kırıp katmışsam ailecek pazarda çalışan Karaoğlu ailesinin her daim gülen yüzleri de soframızda bize eşlik ediyor. “İnsan ürettiğinden zevk alırsa sattığından da zevk alır” diyor Haci Bey.
Feriköy’deki herkes üretici değil. Ben kendi adıma doğrudan üreticilerden alışveriş yapmaya çalışıyorum. Buna en önemli istisna, Arabistan diyarlarından organik hurma ithal eden Leyla ve Ayhan Biçici kardeşler. Ne yapalım o da burada üretilemiyor... Ama Leyla ve Ayhan öyle bir “zevkle” satış yapıyorlar ki, etkilenmemek elde değil. Eskiden hiç hurma sevmezdim. Şimdi günün çeşitli saatlerinde tatlı niyetine hurma yerken buluyorum kendimi! Tabii Hasan Karaman’dan insan hakları, “azınlık” hakları, emek hakkı ve örgütlenme sohbetleri eşliğinde aldığım güzelim Malatya kayısılarının da tatlı repertuvarımızdaki yerini unutmamak lazım...
Artık bayram, yılbaşı, doğumgünü, doğum hediyelerimiz de Feriköy’den. Geçen bayram ailedeki herkese Ferdun Bey’in Priamos zeytinyağlarından götürmüştük; son bayramı hurmayla kutladık; yılbaşında da zeytinyağına dönüş yaptık. Doğum sonrası organik pamuktan bebek tulumları ile çocukların doğumgünlerinde Kayserili bir oyuncak ustasının yaptığı tahta oyuncaklar da favori hediyelerimiz arasına girdi. Kısacası Feriköy’de yok yok...
2008’i geride bırakırken karanlık bir dünya var karşımızda. Küresel iklim değişikliği, küresel adaletsizlik, şiddet, savaş... Bu karanlık tablo karşısında kendimizi güçsüz hissetmek en büyük tuzak. Bu güçsüzlük hissi sorumluluklarımızla yüzleşmeyi geciktirmekle kalmıyor, hepimizi birer “suç ortağı” yapıyor. Oysa, vicdanımızın sesini dinleyerek atabileceğimiz çok sayıda adım var. Feriköy hem çok küçük, hem kocaman bir dünya. Bize “daha adil, daha temiz, daha yaşanası bir dünya mümkün” dedirtiyor; geleceğe dair umut ve ilham veriyor. Sağlıklı, lezzetli ve hesaplı bir sofra da cabası... Koca bir metropolde haftada bir gün açılan tek bir organik pazar tüm sorunlarımızın çözümüne işaret etmiyor elbette. Ama bizi hayata değen sorular sormaya davet eden bu giriş kapısı, bizler merak etmeye, sormaya, dinlemeye ve gündelik alışkanlıklarımızı sorgulamaya devam ettikçe engin bir dünyaya açılıyor...
Kurda, Kuşa, Aşa...
Esra Başak/Kaynak Geliştirme Sorumlusu
Kısa Kısa %100 Ekolojik Halk Pazarı:
- Ön Bilgi
2006 yılında Buğday Derneği ve Şişli Belediyesi işbirliğiyle kuruldu. Türkiye'nin ilk ve İstanbul'un tek yüzde yüz ekolojik pazarı, geçen yıl Karadeniz Bölgesi için Samsun’da ve Akdeniz Bölgesi için Antalya’daki ekolojik pazarlara model oldu.
- Nerede?
Şişli Feriköy’de eski Tekel bira fabrikasına paralel. Açık adres: Lala Şahin Caddesi – Otopark altı, Bomonti/Feriköy, Şişli.
- Ne Zaman?
Her hafta Cumartesi günleri.
- Neden?
Anadolu doğal canlı çeşitliliği ile Batı Paleartik’in en zengin ülkelerinden birisi. Bu biyolojik ve peyzaj çeşitliliğine paralel olarak tarımsal alanda Anadolu buğdayları, baklagilleri ve meyvaları bugün yediğimiz bir çok türün genetik atalarını temsil eden bir yelpaze. Ekolojik tarım sadece zirai kimyasallardan muaf sağlıklı ve lezzetli gıdaları soframıza getirmiyor, aynı zamanda ülkemizdeki tohum çeşitliliğinin devamlılığını sağlıyor.
Şişli pazarı bir yandan geleneksel sosyo-kültürel buluşma noktalarımız olan halk pazarlarının yaşatılmasını sağlarken, doğadan aldığını geri veren güvenli gıda üretimini destekliyor. Ülkemizde önceden ekolojik ürün üreticileri iç pazar ve ticaret imkanı bulmakta, tüketiciler ise ekolojik sertifikalı, pestisitsiz, kimyasal gübresiz, taze, mevsimsel, genetik olarak değiştirilmemiş ve makul gıda seçeneklerine ulaşmada zorluk çekiyolardı. Pazar yeri doğa dostu üretici ve tüketicinin buluşma noktası haline geldi.
- Nasıl?
Buğday Derneği’nin çalışmaları sonucunda, ekolojik ürünlerin hal yasasından muaf tutulması sağlandı ve ekolojik pazarlarla çiftçiye doğrudan katkı sağlamanın yolu açıldı. Toplam 18 katılımcı ve 48 tezgahla başlayan %100 ekolojik halk pazarı bugün 49 katılımcı ve 230 tezgaha çıktı. Her tezgahta satılan ürünün ekolojik sertifikası belirtilmekte ve sıkı bir denetim için tüm ürünlerin giriş ve çıkış miktarları tartılmakta. Ancak ekolojik halk pazarlarına ait yönetmeliklerin kanunlara girmesi, daha kaliteli ve güvenilir sistemler kurulması ve bilinç ve talebin artırılarak ürünlerin daha ucuzlaması için yapılacak daha çok iş var...
- Özetle...
Şişli %100 Ekolojik Halk Pazarı ve diğer ekolojik pazarlar ülkemizde kırsal kesimden şehirlere ekolojik gıdanın gelebildiğinin göstergesidir. Aslında ekolojik olarak üretilen ürünler istisnai bir alternatif veya niş pazarı değil, hayatımızın temelini oluşturan ve hepimizin hakkı olan, kimyasallardan arınmış gıdalardır. Buradan yola çıkarak lokantalarımızda, iş yerlerimizde, okul/üniversite kantinlerimizde de bu besinlere olan talebin zaman içerisinde artması kaçınılmazdır.
* Bu röportaj SU Dergi sayı: 06 / mart-mayıs 2009 sayısından alınmıştır.
Röportajı yapan: Ayşe Gül Atınay/ Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi