Mezunlarla İlişkiler

Sabancı Vakfı 35. Yılında

Zoom
14 Tem 2009
Sabancı Vakfı 35. Yılında
Yarın Daha İyi Olmalı…

Sabancı Vakfı 32 yıl Adana’da ikamet ettikten sonra 2006 yılında İstanbul’a taşındı ve taşınır taşınmaz yeniden yapılanma sürecine girdi. Vakıftaki bu yeniden yapılanma ile birçok yeni proje, hibe ve eğitim programları dikkat çekmeye başladı. Merak edilen tüm bu gelişmeleri Sabancı Vakfı Genel Müdürü Hüsnü Paçacıoğlu ve Direktörü Zerrin Koyunsağan ile konuştuk.
Üniversiteyi 9 yılda bitirdiler(!), şimdi yarınlar daha iyi olmalı diye çalışıyorlar.
Üniversitemizin kuruluş aşamasında ve gelişimindeki birçok projenin hayata geçmesinde birlikte aynı heyecanı ve mutluluğu yaşadığımız kurucu Genel Sekreterimiz Hüsnü Paçacıoğlu ve kurucu Öğrenci Kaynakları Direktörümüz Zerrin Koyunsağan şimdi de Sabancı Vakfı’nda Türkiye’deki insanların daha iyi bir gelecek inşa etmelerine yardımcı olacak etkili ve sürdürülebilir projelerin hayata geçmesine öncü oluyorlar.

Sabancı Vakfı ne zaman kuruldu ve  ne amaçla İstanbul’a taşındı?

Hüsnü Paçacıoğlu (HP):  Merhum Hacı Ömer Sabancı'nın sağlığında bir yaşam felsefesi olarak kabul ettiği "Bu Toprağın Bize Verdiklerini Bu Toprağın İnsanına Geri Vermek..." ilkesini benimseyen Sabancı kardeşler, hayır işlerini kurumsallaştırarak düzenli bir şekilde yürütebilmek amacıyla 1974 yılında Hacı Ömer Sabancı Vakfı’nı (Sabancı Vakfı) kurmuşlar. Vakfın kurucuları, İhsan Sabancı, Sakıp Sabancı, Hacı Sabancı, Şevket Sabancı, Erol Sabancı ve Özdemir Sabancı’dır. Bu girişimlerinde en büyük destek, tüm mal varlığını Vakfa bağışlayan anneleri merhume Sadıka Sabancı'dan gelmiş.

Sabancı Topluluğu'nun sanayi ve ekonomi alanında eriştiği gücün, sosyal ve kültürel alanlardaki temsilcisi olan Sabancı Vakfı, malvarlığı ve yaptığı yatırımlar itibarıyla Türkiye'nin en büyük vakıflarından biridir. Sabancı Vakfı'nın katkılarıyla yaratılan kalıcı eserler, yapılan diğer yardımlar ve çalışmalar için, vakıf malvarlığından sağlanan gelirler ile Sabancı ailesinin ve Sabancı Topluluğu şirketlerinin bağışları kullanılıyor.

Sabancı Topluluğu’na ve sivil toplum sektörüne daha yakın olmak ve böylece sinerji oluşturarak Vakfın gelişmesini sağlamak amacıyla 2006 yılının Mayıs ayında Vakfın Adana’dan İstanbul’a taşınması uygun görüldü.

Gerek Vakfın faaliyetlerini yürütebilmek gerekse Vakfa yeni ufuklar açabilmek için kapsamlı çalışmalar yapmak gerekiyordu.  Ben de Vakfın İstanbul’a taşınmasına paralel olarak genel müdürlük görevini üstlendim ve ilk iş olarak da Sabancı Üniversitesi’nin kurucu Öğrenci Kaynakları Direktörü Zerrin Koyunsağan’ı bize katılmaya ikna ettim.

Bu süreçte yeniden yapılanma çalışmaları nasıl planlandı ve gelişti?

HP: Bu yer değişikliği ile birlikte öncelikle vakıf anlayışını, Türkiye’de ve dünyada sivil toplum sektörünü öğrenmeye çalıştık, daha sonra Sabancı Vakfı’nda neler yapılması gerektiğine baktık. İstanbul’a taşınana kadar geçen  süreçte Vakıf, ülkenin ihtiyacı olan okul, yurt, öğretmenevi gibi eğitim ve sosyal içerikli tesislere yatırım yapmış ve bunları devlete devretmiş. Bu yatırımlar, o günler için geçerli ve doğru yatırımlardı belki ama bugüne geldiğimizde, “hayırseverlik” temelli yatırımların yetersiz kaldığını, çalışmalarda stratejik, etkileri ölçülebilir ve somut çıktılara dayanan “sosyal yatırım” yaklaşımının daha fazla benimsenmeye başladığını gördük.

Böylece, Sabancı Vakfı olarak Türkiye ile dünyadaki sosyal değişim ve gelişmeleri temel alarak yeniden yapılanma ve strateji belirleme sürecine girdik.

Vakıf İstanbul’a taşınırken Adana’dan gelen sadece iki çalışanın olması ve neredeyse sıfırdan kadro kurmamız gerekliliği en öncelikli konularımızdan birisiydi. Bu nedenle, insan kaynaklarını yeniden oluşturmanın yanı sıra kurumsal kapasiteyi arttırmak için teknoloji, süreçler ve bilgi sistemlerine önemli yatırımlar yaptık. Bu çalışmalar sonucunda Vakfın web sitesi hem tasarım hem içerik açısından yenilendi, işleyişe yönelik tüm uygulamaları içeren iç web sitemiz kullanıma açıldı. Aynı zamanda operasyon süreçlerini belirleyerek, yeni yazılım projelerini hayata geçirdik.

Diğer taraftan kalıcı eserlerimizin iyi durumda tutulması için bir destek planı oluşturmamız gerektiğini ve yıllardır sürdürülen burs, ödüller ve etkinliklerin de geliştirilerek devam ettirilmesine ihtiyaç olduğunu da gördük.

Vakfın stratejisini nasıl belirleyip yürüttünüz?

HP: Strateji çalışmaları kapsamında Vakfın mevcut durum analizini yaptık, var olma nedeni ve kurumsal kimliğini gözden geçirdik.

Mevcut durum analizinde gördük ki; Sabancı Vakfı, kurucusu olduğu Sabancı Üniversitesi’nin faaliyete geçmesinden başlayarak, kaynaklarının önemli bir kısmını üniversiteye tahsis ettiği için, yeni yatırımlar yapmaya kaynak ayırmayı durdurmuştu.. Bununla beraber, eğitim, sağlık, kültür tesisi gibi yatırımları ortaya çıkartacak hayırseverlik anlayışı, diğer kurum ve kişilerde gelişmiş, bu alandaki ihtiyaç yeni hayırsever kişi ve kurumlar tarafından karşılanmaya başlamıştı. Bu anlamda, Sabancı Vakfı olarak yeni bina-tesis yapmak yerine mevcut yatırımlarımızı geliştirmeye odaklanmayı benimsemeyi uygun gördük. Ayrıca, Türkiye ve dünyadaki sivil toplum alanındaki gelişmeler üzerine yaptığımız çalışmada, Vakfımızın odaklanması gerektiği alanların, daha geniş kitlelere hitap edecek ve toplumsal gelişime katkıda bulunacak programlar olması gerektiğini tespit ettik.

Zerrin Koyunsağan (ZK): Dünyadaki sosyal değişimin sonucunda, uluslararası düzeyde sosyal sorumluluk anlayışındaki değişimin Türkiye’yi de etkilediği ve 3. Sektör olarak adlandırılan sivil toplum alanında son beş yılda görüldüğü gibi önümüzdeki beş yıl içinde de Türkiye’de daha hızlı ve önemli gelişmeler olacağı öngörülüyor. Bu doğrultuda stratejik alanlar ve araçların derinlemesine incelenmesi ve farklı fikirlerin alınması amacıyla 100’ü aşkın uzman kişinin katılımıyla Arama Konferansları düzenledik (3 Açık Alan Toplantısı, 1 Karar Konferansı).  Tüm bu çalışmalar sonucunda, üretilen yenilikçi uygulamalar ve yeni alanlar ile ilgili fikirler Mütevelli Heyetimiz tarafından değerlendirilerek Sabancı Vakfı’nın geleceğine yönelik öncelikleri belirlendi.

Yeni program alanlarımız Kadınlar, Gençler ve Engelliler olarak, Sabancı Vakfı’nın var olma nedeni de “Toplumsal potansiyelin gelişimini sağlamak ve toplumsal duyarlılık bilincini gelecek nesillere aktarmak için özgün, yenilikçi ve kalıcı değerler oluşturarak fark yaratmak” olarak belirlendi.

Vakfın adını neden değiştirdiniz?

HP: Yeniden yapılanma sürecimizde kalıcı eserlerimizi de gezip bunların eksiklerini tespit etmeye çalışıyorduk.  Uzun yıllar boyunca ortaya çıkartılan kalıcı eserlerimizi yerinde görmek ve yönetimleriyle ilişkileri geliştirmek için Türkiye çapında ziyaretler başlattık.

Çalışmalarımızın daha ilk aşamasında çok önemli bir şeyi fark ettik: Vakfımızın kısa adı olan “Vaksa” pek bilinmiyordu, hep arkasından Sabancı Vakfı eklemesini yapma gereğini duyuyorduk. Durumu Mütevelli Heyetimize aktardıktan sonra yaptığımız ilk işlerden biri de Vaksa adını “Sabancı Vakfı” olarak değiştirmek oldu.

Bu yeni stratejiniz doğrultusunda ne gibi çalışmalar yapmaya başladınız?

ZK: Vakfın İstanbul’a taşınmasını takiben başlatılan yeniden yapılandırma çalışmaları kapsamında “Kadınlar, Gençler ve Engelliler” program alanları olarak belirlenmişti, sıra gelmişti programlar stratejisini belirlemeye.

Bir dizi çalışma (kamu araştırması, çeşitli uzmanlarla görüşme vb.) yapıldı ve bu çalışmalar sonucunda Programlar Stratejimizi “Kadınlar, gençler ve engellilere eşit fırsatların yaratılmasını ve topluma aktif katılımlarını destekleyen ortamların geliştirilmesine katkıda bulunmak” olarak belirledik:

Programlar Stratejimiz kapsamında, kadın, genç ve engelli alanlarının örtüşme noktalarına önem vererek, alanlar arası çalışmaların daha bütünsel bir yaklaşım içinde gerçekleştirilmesini önemsiyoruz. Bu doğrultuda desteklenen projeler ve yapılan faaliyetlerin:

  • Kadın ve engelli çalışma alanlarında ‘Gençlik Boyutu’;
  • Genç ve engelli çalışma alanlarında ‘Toplumsal Cinsiyet Boyutu’;
  • Kadın ve genç çalışma alanlarında ‘Engelli Boyutu’

kazandırmasını hedefliyoruz.

Ayrıca, gerek program alanları, gerekse programlar stratejisi kapsamında destekleyeceğimiz projelerin;

  • Alanların örtüşme noktalarına (örneğin: “genç engelliler”, “engelli kadınlar”, “genç kadınlar”) odaklanması 
  • Farklı alanlarda faaliyet gösteren kurumlar arası işbirliğini ve ortaklıkları teşvik etmesi
  • Toplumsal Adalet, Toplumsal Katılım, İstihdam ile Araştırma ve Savunuculuk konu başlıklarına değinmesi
  • Sürdürülebilir olması, çarpan etkisi yaratması ve elde edilen çıktıların yaygınlaştırılabilmesi

gibi özelliklere sahip olmasına özen gösteriyoruz.

Yapılan çalışmalardan örnekler verebilir misiniz?

ZK: Sivil toplum sektörüne hem kapasite geliştirme olanağı hem de sosyal iletişim ağı oluşturma konularında ışık tutmak amacıyla 2007’de “Sabancı Vakfı Seminerleri” düzenlemeye başladık. Vakıf ve dernek temsilcileri ile bu alanda çalışan uzmanların tecrübelerini paylaşarak bilgi alışverişinde bulundukları seminerlerimizi gelenekselleştirmek istiyoruz.

2007 yılında düzenlediğimiz “Dünyada Vakıfların Değişen Rolü” adlı seminerde, sivil toplum sektörünün değişen dinamikleri ve yeni gelişmeler tartışıldı. 2008 yılında gerçekleştirilen “Hibe Programları ile Fark Yaratmak” adlı seminerde ise gelişmekte olan hibe programlarının insanların hayatlarında yarattığı büyük değişimler tartışıldı.

Bir toplumsal ve insani gelişim projesi olan Birleşmiş Milletler Ortak Programımız (BMOP) 2006 yılından beri devam ediyor. “Kadınların ve Kız Çocuklarının İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi”ne yönelik Ortak Program, Türkiye’deki tüm Birleşmiş Milletler Kuruluşlarının, İçişleri Bakanlığı’nın, Sabancı Vakfı’nın ve Sabancı Üniversitesi'nin ortak olduğu bir girişim.

BMOP, 6 pilot ilde (İzmir, Kars, Nevşehir, Şanlıurfa, Trabzon ve Van) yürütülen bir çalışmadır. Bu illerde katılımcı bir süreç işletilerek Yerel Eşitlik Eylem Planları (YEEP) çıkartıldı, şimdi de YEEP’ler bünyesinde üretilen uygulamaların birer birer hayata geçirilmeye başlandığını büyük bir gururla izliyoruz. Bu proje, kadın sorunlarına çözüm olacak kentsel hizmetlerin sunulması, kadınların karar mekanizmalarına katılması, eğitim hakkı, göç ve yoksulluk gibi konulara çözüm bulacak olması bakımından çok önemli.

Sabancı Vakfı, Ortak Program süresince 1,2 milyon doların üzerinde destek sağlıyor.

BMOP’un bir başka önemli uzantısı da, Sabancı Vakfı Hibe Programı.  Hibe Programının esas amacı, Ortak Programın uygulandığı 6 ilin Yerel Eylem Planlarının hayata geçirilmesini sağlayacak uygulama projelerine hibe yoluyla kaynak aktarmak. 2007 ve 2008 yılında açılan Hibe Programlarına yapılan toplam 151 başvuru arasından 22 proje, hibelerden yararlanmaya hak kazandı. 2007 ve 2008 yıllarında hibe projelerine toplam 200.000 dolar kaynak aktardık. 2009 yılında da bu katkıyı büyütmeyi düşünüyoruz çünkü çok başarılı projeler üretildi ve BMOP hedeflerine ulaşmak için çok önemli bir araç haline geldi.

Sabancı Üniversitesi’nin de Ortak Programa önemli bir katkısı var. Mor Sertifika Programı ile proje başlangıcından beri 850 lise öğretmenine ulaşılarak, pilot illerde toplumsal cinsiyete giriş seminerleri gerçekleştirildi. Sabancı Üniversitesi kampüsünde düzenlenen Mor Sertifika Programına katılan toplam 84 lise öğretmeni Mor Sertifika almaya hak kazandı. Şimdi bu öğretmenler, öğrencilerinin ve diğer öğretmenlerin kadınların insan hakları konusundaki farkındalıklarını arttırmak için okullarında çalışmalar yürütüyorlar.

Kültür ve sanat faaliyetleri olarak her yıl Türkiye Halk Dansları Yarışması ve Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivalini düzenli olarak desteklerken 2008 yılından itibaren Uluslararası Ankara Müzik Festivalini desteklemeye başladık. 2006 yılından beri destek verdiğimiz Mehtap Ar Çocuk Tiyatrosu, İstanbul’un uç bölgeleri ve Anadolu’daki okullara giderek bugüne kadar 200 binden fazla çocuğa ulaştı. Bunların dışında, 2008 yılında Metropolis Antik Kenti kazı çalışmalarını da kültürel destek programımıza dahil ettik.

Toplumsal Gelişim Projelerinin yanı sıra, Vakfın bugüne kadar meydana getirdiği kalıcı eserler ve uygulamaların da gelişmesine büyük önem veriyoruz. Bu kapsamda ilkini 2008 yılında düzenlediğimiz “Kalıcı Eser Yöneticileri Geliştirme Programı”nı örnek olarak verebiliriz.  Sabancı Vakfının katkılarıyla meydana getirilen Kalıcı Eserlerin, toplumun ihtiyacını karşılamak için yeterli ve iyi durumda hizmet veren fiziki mekânlar olmasının yanı sıra, daha fazla kişiye fayda sağlaması ve kaliteli hizmet sunulması ilkesinden hareketle bir eğitim programı düzenledik.  Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi (EDU) tarafından tasarlanan Yönetici Geliştirme Programından 2008 yılında 70 yönetici yararlandı. Önümüzdeki yıllarda bu tür eğitim programlarını sürdürmeyi düşünüyoruz.

Bu işbirliklerin haricinde Sabancı Vakfı olarak yürütmeye başladığınız/başlayacağınız programlar oldu mu?

HP: Sabancı Vakfı olarak büyük bir hibe programı açmadan önce Birleşmiş Milletler Ortak Programı kapsamında açtığımız hibe programı ile deneyim kazanmayı amaçlamıştık. Geçen iki yıllık süreçte kazandığımız deneyimlerle daha büyük hibe programları açabileceğimize inandık, böylece “Toplumsal Gelişme Hibe Programı”nı 20 Kasım 2008’de duyurduk. Programın geliştirilmesi, duyurulması, değerlendirme ve izleme süreçleri uluslararası standartlara uygun yapıldı. Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdiğimizi sanıyorum.

Başvuruları aldık, değerlendirme süreci devam ediyor, ancak çok iyi projelerin başvurduğunu ve sivil toplum sektörüne önemli katkılar sağlanacağını şimdiden söyleyebiliriz. Toplumsal Gelişme Hibe Programı kapsamında sağlanacak hibe tutarı en az 100.000, en çok 300.000 TL ve toplam hibe tutarı 1 milyon TL olarak belirlendi.

2006 yılında başlattığımız “BMOP Hibe Programı”, 2008 yılının sonlarında açtığımız “Toplumsal Gelişme Hibe Programı” ve yine 2008 yılının sonlarında “Kentsel Alanda Kadınların Çok Boyutlu Güçlendirilmesi” Projesi için AÇEV’e verdiğimiz hibeyi de sayarsak şu anda üç farklı Hibe Programını yürütüyoruz.

Bundan sonraki hedefimiz de hibe programları kapsamında projelere yılda 5 milyon TL verebilecek seviyeye ulaşmak.

Burslar konusunda da iyileştirmeler yaptınız mı?

HP: Sabancı Vakfı, kuruluşundan itibaren gençlere ve eğitime özel bir önem veriyor. Bugüne kadar 33.000’in üzerinde öğrenciye burs veren Sabancı Vakfı’nın burs programından her yıl 1.200 öğrenci yararlanıyor. Vakfın yeniden yapılanması sürecinde burs programında da yeni bir uygulama başlattık. Daha önce mezuniyet sonrasında geri ödemeli olarak verilen bursları karşılıksız yaptık. Borcunu henüz ödememiş bursiyerlerin de borcunu sildik ve buna göre burs yönetmeliğimizi de güncelledik. Bu konuda bursiyerlerimizden çok olumlu görüşler alıyoruz. Yılda 2,5 milyon TL burs veriyoruz. Ayrıca şartlı bağışçılarımızın sağladığı burslar da var.

Bu yıl ilk defa Dilek Sabancı ve Sakıp Sabancı bursiyerleri ile buluştuk. Öğrencilerle tanışmak, onların başarılarını teşvik etmek ve motivasyonlarını arttırmak amacıyla düzenlediğimiz bu ilk buluşmaya, Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi Dilek Sabancı da katıldı. Bu uygulamayı daha da genişleterek bursiyerlerimiz ile daha sıkı bağlar geliştirmeyi planlıyoruz.

Sabancı Üniversitesi’nin Vakıf açısından yeri ve önemi nedir?

HP: Sabancı ailesi 1980’li yıllardan başlayarak bir üniversite kurmayı hayal etmiş.Bu konuda çok araştırmalar var.Bunun arkasında yatan Sabancı ailesinin ve Vakfın yaptığı yatırım ve hayır işlerini ‘taçlandırmak’ arzusu.1994 yılında alınan üniversite kurma kararından sonra Vakıf tüm yasal çalışmaları tamamlayarak Sabancı Üniversitesi’nin kuruluş ve açılışını sağladı.En önemlisi de üniversitenin başarı ile sürdülebilirliğini sağlamak için gerektiğinde kaynak sağlamayı taahhüt etmiş olması. Bu nedenlerle Mütevelli Heyeti Başkanımız Sayın Güler Sabancı Sabancı Üniversitesi’ne ve Üniversitenin kurucusu olan Sabancı Vakfı’na çok büyük önem veriyor.

Sabancı Vakfı, Sabancı Üniversitesi’nin giderlerini karşılamak için her yıl önemli miktarda kaynak ayırmaya devam ediyor.  Bu desteği arttırmak için de her sene Sabancı Üniversitesi ile ortak çalışma imkanlarını zorlayıp üniversiteye maddi katkı sağlamaya büyük önem veriyoruz.

Tabii biz Sabancı Üniversitesi’nin kuruluşunda ve gelişmesinde yer alma fırsatını bulduğumuz ve onurunu yaşadığımız için ayrı bir titizlik gösteriyoruz.

Bu katkıları sağlarken Sabancı Üniversitesi’ni denetliyor ve sorguluyor musunuz?

HP: Hayır, biz Sabancı Üniversitesi yönetiminin ve Mütevelli Heyetinin bunu çok ayrıntılı ve sağlıklı yaptığına inanıyoruz. Üniversitenin ihtiyacı olan kaynağı temin etmek üzerine yoğunlaşmayı tercih ediyoruz.

Vakfımız Sabancı Üniversitesi’nin Ana Yönetmeliği’ni hazırlıyor ve Mütevelli Heyeti üyelerini seçip atamasını yapıyor. Bunun dışında iki ayrı tüzel kişiliğiz.

Global ekonomik krizin Vakfa ne gibi etkisi oldu?

HP: Şu an net bir etki görülmüyor; ancak Vakfın kaynakları büyük ölçüde şirketlerden ve malvarlığı gelirlerinden oluştuğu için 2009 sonu farklı olabilir bu da 2010 yılını etkileyebilir. Sabancı Vakfı’nın önümüzdeki yıllarda hedeflediği çalışmaları gerçekleştirebilmesi için önlemlerimizi aldık, ekonomik kriz nedeniyle çok büyük bir olumsuzlukla karşılaşacağımızı sanmıyoruz.  Çalışmalarımıza aynı şekilde devam ediyoruz.

Röportajımız bu gönül rahatlatıcı sözlerle biterken bu projelerde karşılaştıkları kişi ve olaylarla ilgili anılarını soruyorum. Bunları da bir kitapçıkta toplamışlar.

“Sabancı Vakfı Hibe Programı Hibe Öyküleri, 2007” adlı bu kitapçık, “Birleşmiş Milletler
Kadın ve Kız Çocuklarının İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi” Ortak Programı Sabancı Vakfı Hibe Programı kapsamında hazırlanmış ve basılmış.

Hayatlarında fark yaratılan insanların öykülerinin yer aldığı bu kitapçıkta, Nevşehir’de “El Emeği Ürünlerinin Değerlendirilmesi” projesine katılan Emine Hilal’in güncesi de bulunuyor.  Bu günceden bir bölümü, SUdergi okuyucuları ile de paylaşmak isterim.

Emine Hilal’in Güncesinden


EKİM 2007
Halk Eğitim Merkezinde “El Emeği Ürünlerinin Değerlendirilmesi’’ projesinin tanıtımını yapıyorlardı, ben de gittim ve projeye katılmak istedim. Eşim izin vermedi, Dernek Başkanı eşimi ikna etti, ben de Dernek üyesi oldum.

KASIM 2007
Derneğin organize ettiği eğitim programları başladı. Hepsine de gidiyorum. Komşularımın, arkadaşlarımın “Ne işin var, evinde otursana. Eline ne geçecek? Sana maaş mı veriyorlar?” demelerine rağmen gitmeyi sürdürüyorum. Eğitimlerden büyük haz duyuyorum çünkü her gün farklı konular öğreniyorum... Toplumsal cinsiyet ayrımı, kadın hakları, hak alma ve arama bilinci gibi. Bu arada, dernek nedir bunu öğreniyoruz. Proje sorumlularının ve derneğin bize olan ilgisi ve sorunlarımızı çözmek için gösterdikleri çaba nedeniyle projeyi daha çok ciddiye almaya başlıyoruz. Eğitimlere eksiksiz devam ediyorum.

ARALIK 2007
Proje kapsamında gözleme ve el emeği ürünlerinin üretimi ve satışı için derneğimiz bize yer ayarladı. Gruplara ayrıldık, haftanın günlerini paylaştık. Sonra da malzemelerimizi aldık. Satışlar başladı, tabii heyecan da. İlk işyerimiz, ilk işimiz. “Peynirli, patatesli, kıymalı gözlemelerimiz var. Patikler, yemeniler, göz nuru havlu nakışları...” diye bağırarak satış yapıyoruz. Çok mutluyuz. Bir şeyleri başarabilmenin gururu var hepimizde.

MAYIS 2008
El Emeği Ürünlerinin Değerlendirilmesi” projesinin uygulama süreci bitti. Bu zaman zarfında bazı arkadaşlarımız iş sahibi oldular. Okul kantinine giren, bir partinin Kadın Kolları Başkanı olan, Halk Eğitim’de eğitimci olan sadece birkaçı... Evinden hiç çıkmayan, akraba ve arkadaş günlerine katılan ev kadınları iş hayatını öğrendi. Kendi kazancını harcama zevkini yaşadı. Çocuğuna harçlık vermenin mutluluğunu tattı. Kadın olarak hak arama ve alma bilincini öğrendik. Toplum olarak çocuk eğitimindeki yanlışlarımızı gördük. Cinsiyet ayrımcılığı yapmamayı, eşit davranmayı öğrendik.

HAZİRAN 2008
Yeni projemizi hazırladık. Proje sunumunda beni görevlendirdiler. Toplantı Ankara’da yapılacak. Eşim ve çocuklarımla vedalaşıp Ankara’ya gittim. Kayınbabam ve kayınvalidemle vedalaşamadım, habersiz çıktım. 18 yıl önce köylerine gelin gelmiştim. Birkaç ay sonra Nevşehir’de oturan eltime gitmek istedim. Kayınbabam izin vermemiş ve bana “Bizim ailede hiçbir kadın yalnız başına otobüse binip gidemez,” demişti. Ve ben de gidememiştim.

Ama ben Ankara’ya tek başıma gittim. Ve tek başıma bir otelde kalıyorum. Arkadaşlarımdan, eşimden başarı dileklerini ileten telefonlar alıyorum. Akşam telefon çaldı. Arayan kayınbabamdı. Bana başarılar diliyor, “Senin için dua ediyorum kızım, başaracaksın,” diyordu telefonda. Telefonda konuşamadım. Teşekkür ettim. Mutluluktan ağladım kapatınca telefonu. Saat 03.30’a kadar uyuyamadım. Duygularım çok karışık. Kayınbabamın beni araması heyecanıma daha fazla heyecan kattı sanki. Projemizi anlattım, çok iyi geçti.

Projemiz elemeyi geçemedi, ama ben çok şey geçirdim.
Kayınbabam şu anda mahalle muhtarı olabilmem için beni destekliyor.
İyi ki Kapadokya Kadın Dayanışma Derneğini tanıdım ve
İyi ki El Emeği Ürünlerinin Değerlendirilmesi Projesine katıldım.

* Bu röportaj SU Dergi sayı: 06 / mart-mayıs 2009 sayısından alınmıştır.

Röportajı yapan: Demet Oğuz

Bu yaziyi paylas