Mezunlarla İlişkiler

Nakiye Boyacıgiller

Zoom
27 Şub 2013
Nakiye Boyacıgiller
Bölüm 1: Renkli, canlı, güler yüzlü, bir kadın

Nesrin Balkan ile Çarşamba Sohbetleri'nin ilk konuğu Nakiye Boyacıgiller oldu.

Nakiye Boyacıgiller: “Dışarıdan bakıldığında, Nakiye’nin hep hayatı güzel olmuş diyebilirsin, ama çok acı dönemleri de oldu hayatımın. İşte hayat bu, artılarıyla, eksileriyle kabul edeceksin... Mutlu çocukluk, insanın altın bileziğidir. Tüm yaşamın boyunca harcayabileceğin en önemli sermayendir.” 

Amerika’da doğmuş. Türkiye’nin ilk petrol mühendisi Oğuz Avdan’ın kızı. Son derece güler yüzü, hiperaktifliği, kırmızıdan mora, yeşilden fuşyaya çok renkli kıyafetleri, yılbaşı partilerindeki canlı dans figürleri ile “Çarşamba Sohbetleri”nin ilk konuğu Nakiye Boyacıgiller.  Bugünkü ilk bölümde özel yaşamına girip, çocukluğunu, çok erken yaştaki kayıplarını, ilk aşkını, hayata bakışını konuştuk… Sabancı Üniversitesi’nde çalışmak için Türkiye’ye gelişi ile dekanlık kariyerine, yönetiminde fakültesinin kazandığı uluslararası başarılara ise daha sonra yayınlanacak ikinci bölümde değineceğiz.

Sizi on yıldır tanıyorum. Giyiminiz ile de çok renkli bir insansınız. Zaman zaman size, kıyafetlerinize gıpta ederek baktığımı itiraf etmeliyim. Dış görünüşünüzdeki renkliliğin iç dünyanızın bir dışa yansıması olduğunu düşünüyorum.Bu renklilik çevrenize nasıl yansıyor, aile hayatınız, dekan oluşunuz, fakülte idari, akademik çalışanlarıyla ilişkiniz nasıl?

NAKİYE BOYACIGİLLER- Nesrin’ciğim, güzel bir soru bence, ben bu renkliliği şöyle tanımlayacağım: Ben hayatı seviyorum, insanları seviyorum, güler yüzlülüğü de seviyorum. Bunun, hem meslek hayatımda hem özel hayatımda çok olumlu etkisi olduğunu düşünüyorum. Bana birini sorduklarında, hep “çok iyi insandır” derim. Çevremdekiler “Nakiye sende herkes için böyle diyorsun” derler. Ben genelde bardağın dolu tarafına bakarım ve insanların iyi taraflarını görürüm. Ve hayata da olumlu bir gözle bakmaya çalışırım. Bu bakış açısı bana hep pozitif olarak dönmüştür. Evet renkli giyinirim, bunun nedeni, başka insanlarda çok hoşuma gider ama bana bej gibi soluk renkler yakışmıyor, parlak renklerin daha çok uyduğuna inanıyorum. Hiperaktif sayılabilecek çok hareketli bir insanım, yerimde duramam. Bu genetik olarak rahmetli babamdan bana geçen bir özellik. Bu özelliğimin kariyerime olumlu yansıması, çalışkanım. Yani sürekli daha fazla işler yapmaya çalışıyorum, bence bu fakülteme olumlu bir şekilde yansımıştır. Hiçbir zaman yaptığım işle yetinen biri olmadım. Mutlaka sürekli daha başka neler yapabiliriz diye düşünmüşümdür.

Peki, biraz özele girersek. Çocukluk, aile hayatınız, anne, baba ilişkileriniz nasıldı?

NAKİYE BOYACIGİLLER- Amerika’da doğdum. Babam Oğuz Avdan, Türkiye’nin ilk petrol mühendisi. 1937 yılında Maden Tetkik Arama’nın bursu ile Amerika’ya gidiyor. Geri dönüyor, zorunlu hizmeti var harp sonrasında, Batman’da çalışıyor rafinerici olarak. Annemle evleniyorlar ve ne yazık ki ilk bebeklerini kaybediyorlar doğumda, annemle babam arasında kan uyuşmazlığı var. Annem bana hamileyken babama bir Amerikan petrol mühendislik şirketi iş teklifinde bulunuyor. Annem ile aralarındaki kan uyuşmazlığından ötürü ikinci bebeğin doğumunda da sorun olmasından korktuğu için babam bu iş teklifini kabul ediyor ve ben doğmadan Amerika’ya göç ediyorlar. 1953 yılında doğuyorum. Doğduktan hemen sonra kuvöze alınıyorum. Rahmetli kardeşimin de benim de kanımız değişiyor ilk doğduğumuzda. O zamanlar o yöntem de yeni bir yöntem, 52’de falan çıkan bir yöntem. Onun için hep söylüyorum, ben hayatta olmam için gerekli olan teknolojiden bir yaş küçüğüm. Çocukluğumun, ilk 11 yılı Amerika’da çok mutlu geçiyor. Sonra babamın işi sebebiyle 2 yıl Fransa’da yaşıyoruz ve çok kötü bir araba kazasında annemi kaybediyoruz. Bundan ötürü her zaman emniyet kemeri bağlamanın önemini dile getiririm... Türkiye’ye ilk gelişim 13 yaşımda oluyor. Ben o zamanlar masa başı Türkçe diyeceğim, yani mutfak sohbetlerine yetecek kadar, Ayşegül kitaplarından Türkçe öğreniyorum ve 9’uncu sınıfa Üsküdar Amerikan’a başlıyorum. Lise hayatım çok zorlu geçiyor, 1967 yılı, çok çok zor yıllar. Anneciğimi kaybetmişim, kültürel adaptasyon, lisanım zayıf, okul çok zor. Fakat, anneannem olsun, teyzem olsun ailem böyle kucaklayıcı ve benim kişiliğim de Türkiye’ye çok uygun, yani aile ilişkileri falan; o tarafını çok sevdim. Sonra Boğaziçi Üniversitesi olan, o zamanki Robert Kolej’in ayrı bir sınavı var. ÖSS olsaydı hayatta Boğaziçi’ne giremezdim. Ama o zamanlar Boğaziçi’ne girmenin ayrı sınavı vardı, referans mektupları istiyorlar ve karnenize bakıyorlardı. 9. sınıfta hiç unutmuyorum Türkçe hocamdan, ilk Türkçe kompozisyondan 6 aldığımda, rahmetli Perizat Hocam sınıfa 6’yı şöyle çevirip bakın “bu Nakiye için 9’dur” diyor. Türkçe Hocamdan karnemdeki notların niye düşük olduğunu anlatan bir referans mektubu alıyorum ve Robert’e giriyorum. Ben Robert’i, (orada okurken adı Boğaziçi oldu) üçüncülükle bitiriyorum, yani başarılı bir öğrenciydim.

//gazetesu.sabanciuniv.edu/tr/sohbet/renkli-canli-guler-yuzlu-bir-kadin-nakiye-boyacigiller 
Röportaj, GazeteSU - Nesrin Balkan ile Çarşamba Sohbetleri köşesinden alınmıştır. 

Bu yoğun ve başarılı eğitim hayatınızda sosyalleşmeye fırsatınız oluyor muydu, nasıl evlendiniz, flörtleriniz oldu mu?

NAKİYE BOYACIGİLLER- Boğaziçi Üniversitesi’ne başladığımda Ziya ile tanıştık, birinci sınıfın yazında da flört etmeye başladık, o sırada 17 yaşındaydım. Hatta kızlarım “ilk aşkınla kalkıp evlendin diye” dalga geçiyorlar benimle. Ziya ile ben şanslıyız, beraber büyüdük diyebilirim. Dışarıdan bakıldığında çok farklı görünürüz, o gayet ağır başlı, sessiz, ben ise tam aksi çok hareketli. Ama temel değerlerimiz çok benzer, hayatta istediğimiz şeyler çok çok yakın, o açıdan şanslıyım yani. Eğitime dönersem, çok erken yaşta akademisyen olmak istediğime karar verdim. Sanırım Boğaziçi’nde ikinci sınıftayken, bütün hayatımı bir üniversitede geçirsem çok mutlu olurum diye düşündüm. 

Ne kadar güzel, 18  yaşında hayatta ne istediğinizi biliyordunuz. 

NAKİYE BOYACIGİLLER-  Evet erken yaşta karar vermek işime yaradı. Fakat çok küçüktüm.. Amerikan sisteminden Türkiye’ye dönünce ve hiç hazırlık da okumadığım için, lisede en küçüktüm, Boğaziçi’ndeki en küçük kişiydim, mezuniyet sınıfımda da öyle. Sonra MBA’e gittim, orada da sınıfımın en küçüğüydüm. 21 yaşında elimde master derecem vardı, yani o kadar erken yaşta halletmiştim bu işleri.Fakat master derecemi aldıktan sonra akademik kariyer yapmak istememe rağmen hocalarımın da önerisiyle iki yıl IBM’de çalıştım. Hocalarım; “sen bir işletme fakültesinde çalışacaksın, önce git biraz iş dünyasını tanı” dediler. IBM’de çalışırken akademik kariyeri gerçekten istiyor muyum, yoksa iş dünyasını tanımayıp, bir tek o dünyayı tanıdığım için mi istiyorum? Sorusunun cevabını gördüm. IBM fevkalade güzel bir şirket, çok da mutluydum  fakat bu kadar yoğun iş temposunda insanın okumaya vakti olmuyordu. Akademik kariyeri istememim bir sebebi de, etrafımda kitaptan keyif alan, okumayı seven insanların olmasından hoşnut olmamdı. İki yıl IBM’de çalıştıktan sonra gerçekten akademik kariyer istediğimden emin oldum ve Berkeley’e başvurdum, doktoramı orada yaptım.Hayatımla ilgili bir şey daha söylemek istiyorum. Ben, annemi çok erken yaşta kaybettim ama, çok mutlu bir çocukluğum oldu. Bunu da hep şöyle düşündüm; mutlu bir çocukluk bir altın bileziktir, insanın çok ciddi bir sermayesidir, yani tüm yaşamın boyunca bozdur bozdur harca. Kendi çocuklarıma da onu vermeye çalıştım. Çocukların anne, babaları tarafından sevildiklerine inanmaları ve mutlu bir çocukluk yaşamaları, insanın hayatta bir sürü zorluklar ile baş etmesini sağlıyor.Kardeşimi de ben çok erken, 26 yaşında kaybettim maalesef, yaşamımda iki tane çok acı olay başıma geldi. Onun için, öğrencilerime hep söylediğim bir şey var. Dışarıdan baktığınızda mutlu bir evlilik, güzel bir kariyer, yurt dışında çalışmalar, yaşamalar falan, ne güzel, Nakiye’nin hep hayatı güzel olmuş diyebilirsin, ama çok acı dönemleri de oldu hayatımın. İşte hayat bu, artılarıyla, eksileriyle de...

Acılarıyla, mutluluklarıyla olduğu gibi hayatı kabul edip yola o şekilde devam etmek gerekiyor.

NAKİYE BOYACIGİLLER-  Evet öyle. Bundan da bir hayat dersi var: Hayat zaten hepimize çok kötü darbeler indirebiliyor, onun için insan olarak birbirimize kötülük yapmamalıyız.

//gazetesu.sabanciuniv.edu/tr/sohbet/renkli-canli-guler-yuzlu-bir-kadin-nakiye-boyacigiller

Röportaj, GazeteSU - Nesrin Balkan ile Çarşamba Sohbetleri köşesinden alınmıştır.  

Güzel bir inanış, ben de yürekten katılıyorum. Ziya Bey ile kaç yıllık evlisiniz?

NAKİYE BOYACIGİLLER-  1975’te evlendik, bu yaz 38 yıl olacak. Şimdi 37,5 yıllık evliyiz. Şaka gibi. Bütün bu yıllar içinde  Ziya ile zorluklarımız, sorunlarımız olmadı değil, oldu elbette. Ama bizim şansımız, birbirimizi çok seviyoruz, temel değerlerimiz de ortak... Bence zamanın gençleri çok erken pes ediyorlar. İnsanın annesi, babası ve kardeşleriyle zaman zaman, yakın dostlarıyla sorunları olabiliyor, bunları oturup tartışarak, konuşarak çözeceksin. Hemen, “aaa olmadı, tamam ben kapı dışarı çıkıyorum” dememek lazım. Ama öte yandan da uğraşıp olmayınca da bırakmayı bilmek lazım. Bu da gençlere evlilik konusunda bir öneri olsun. 

Mesela evde bir şey olsa gözden çıkaramayacağınız özel eşyanız nedir?

NAKİYE BOYACIGİLLER- Anneciğimi erken yaşta kaybettiğim için ondan bana hatıra olan şeyler, fotoğraflar elbette, onlar çok kıymetli. Yangında ilk kurtarılacak şeyler, artık bunları anlatan CD’ler filan var, biraz daha geleneksel oldu ama, yine de fotoğraflar önemli. Ben bir de çocukluk kitaplarımı saklarım. Ben hamileyken, çocuklarım doğmadan önce, küçükken okuduğum kitapları alıp bir kenara koyuyordum. Hiç unutmuyorum, herhalde 5 veya 6’ncı sınıftaydım, belki daha erken, bilmiyorum, Hint masalları, böyle büyük bir kitap, bir yerden annem almıştı. Geçen, geçen dediğim çok yıllar oluyor, onu bulduğumda çok mutlu oldum, çünkü o benim için çok güzel bir kitaptı, onu çok severdim. Çocukluk kitaplarım ve fotoğraflar sanırım, bir de annemden kalma çok az, birkaç tane takı var, onlar da benim için çok değerli. Bir de tablolarım var, yine anneciğimin almış olduğu bir-iki tane tablo var.  Paris dönemimizden bir-iki tane Avni Arbaş ve Nuri İyem’imiz var, o annemin döneminden, onlar benim için çok değerli. 

Kızlarınız Belkıs ve Esen ile ilişkiniz nasıl? Annelerini nasıl tanımlarlar?

NAKİYE BOYACIGİLLER- Çok güzel bir ilişkim var kızlarımla. Sanırım annemi erken yaşta kaybettiğim için anne olmaya çok hevesliydim. Hem bir mesleğim olacağını hem de  anne olacağımı düşündüm. Hiçbir zaman birini olup diğerini olamam diye düşünmedim.  Genç arkadaşlarıma hep söylerim, anne de olabilirsiniz, kariyer sahibi de…Kızlarım beni iyi tanırlar diye düşünüyorum.  Beraber olmayı çok seviyoruz, onlarla güzel bir ilişki oluşturduk diye düşünüyorum. Elbette  ki ilk ilişkimiz anne-kız ilişkisi, ama arkadaş gibi birbirimizle zaman geçirmekten memnunum. Tabii kendi arkadaşları var, her daim bizimle birlikte olmayı istemiyorlar, Kızlarımın ikisi de Amerika’da doğdu ve büyüdü ama Türkiye’de yaşamak istiyorlar. Şu anda ikisi de yüksek lisans yapıyor, hayat ne gösterir belli  olmaz ama ikisinin de şimdiki planları buraya yerleşmek.Anne olarak iki iyi insan yetiştirdiğimi düşünüyorum; benim için en önemlisi buydu. İnsanlara karşı saygılı ve sevgi dolu, genelde dışarıdan aldığım geri bildirimler de hep öyledir kızlarımızla ilgili, o da insanı mutlu ediyor.  Gurur duyuyorum kızlarımla. 

Yani kızlarınızla hem arkadaş, hem anne, hem dostsunuz. 

NAKİYE BOYACIGİLLER- Güzel bir ilişkimiz var, nazar değmesin diyeyim.Çalışan genç annelere küçük bir öğüdüm olabilir. Kızlarım ilkokuldayken “anneciğim keşke sen de bazı anneler gibi hep evde olsan” derlerdi. Ama ortaokul, lise çağına geldiklerinde iş hayatımda, yaptıklarımla gurur duymaya başladılar. Annelerinin dekan olması hoşlarına gidiyor.

Devam edecek...

//gazetesu.sabanciuniv.edu/tr/sohbet/renkli-canli-guler-yuzlu-bir-kadin-nakiye-boyacigiller

Röportaj, GazeteSU - Nesrin Balkan ile Çarşamba Sohbetleri köşesinden alınmıştır.  

Bu yaziyi paylas