Mezunlarla İlişkiler

Sabancı Vakfı 35. Yılında

Zoom
14 Tem 2009
Sabancı Vakfı 35. Yılında
Yarın Daha İyi Olmalı…

Sabancı Vakfı 32 yıl Adana’da ikamet ettikten sonra 2006 yılında İstanbul’a taşındı ve taşınır taşınmaz yeniden yapılanma sürecine girdi. Vakıftaki bu yeniden yapılanma ile birçok yeni proje, hibe ve eğitim programları dikkat çekmeye başladı. Merak edilen tüm bu gelişmeleri Sabancı Vakfı Genel Müdürü Hüsnü Paçacıoğlu ve Direktörü Zerrin Koyunsağan ile konuştuk.
Üniversiteyi 9 yılda bitirdiler(!), şimdi yarınlar daha iyi olmalı diye çalışıyorlar.
Üniversitemizin kuruluş aşamasında ve gelişimindeki birçok projenin hayata geçmesinde birlikte aynı heyecanı ve mutluluğu yaşadığımız kurucu Genel Sekreterimiz Hüsnü Paçacıoğlu ve kurucu Öğrenci Kaynakları Direktörümüz Zerrin Koyunsağan şimdi de Sabancı Vakfı’nda Türkiye’deki insanların daha iyi bir gelecek inşa etmelerine yardımcı olacak etkili ve sürdürülebilir projelerin hayata geçmesine öncü oluyorlar.

Sabancı Vakfı ne zaman kuruldu ve  ne amaçla İstanbul’a taşındı?

Hüsnü Paçacıoğlu (HP):  Merhum Hacı Ömer Sabancı'nın sağlığında bir yaşam felsefesi olarak kabul ettiği "Bu Toprağın Bize Verdiklerini Bu Toprağın İnsanına Geri Vermek..." ilkesini benimseyen Sabancı kardeşler, hayır işlerini kurumsallaştırarak düzenli bir şekilde yürütebilmek amacıyla 1974 yılında Hacı Ömer Sabancı Vakfı’nı (Sabancı Vakfı) kurmuşlar. Vakfın kurucuları, İhsan Sabancı, Sakıp Sabancı, Hacı Sabancı, Şevket Sabancı, Erol Sabancı ve Özdemir Sabancı’dır. Bu girişimlerinde en büyük destek, tüm mal varlığını Vakfa bağışlayan anneleri merhume Sadıka Sabancı'dan gelmiş.

Sabancı Topluluğu'nun sanayi ve ekonomi alanında eriştiği gücün, sosyal ve kültürel alanlardaki temsilcisi olan Sabancı Vakfı, malvarlığı ve yaptığı yatırımlar itibarıyla Türkiye'nin en büyük vakıflarından biridir. Sabancı Vakfı'nın katkılarıyla yaratılan kalıcı eserler, yapılan diğer yardımlar ve çalışmalar için, vakıf malvarlığından sağlanan gelirler ile Sabancı ailesinin ve Sabancı Topluluğu şirketlerinin bağışları kullanılıyor.

Sabancı Topluluğu’na ve sivil toplum sektörüne daha yakın olmak ve böylece sinerji oluşturarak Vakfın gelişmesini sağlamak amacıyla 2006 yılının Mayıs ayında Vakfın Adana’dan İstanbul’a taşınması uygun görüldü.

Gerek Vakfın faaliyetlerini yürütebilmek gerekse Vakfa yeni ufuklar açabilmek için kapsamlı çalışmalar yapmak gerekiyordu.  Ben de Vakfın İstanbul’a taşınmasına paralel olarak genel müdürlük görevini üstlendim ve ilk iş olarak da Sabancı Üniversitesi’nin kurucu Öğrenci Kaynakları Direktörü Zerrin Koyunsağan’ı bize katılmaya ikna ettim.

Bu süreçte yeniden yapılanma çalışmaları nasıl planlandı ve gelişti?

HP: Bu yer değişikliği ile birlikte öncelikle vakıf anlayışını, Türkiye’de ve dünyada sivil toplum sektörünü öğrenmeye çalıştık, daha sonra Sabancı Vakfı’nda neler yapılması gerektiğine baktık. İstanbul’a taşınana kadar geçen  süreçte Vakıf, ülkenin ihtiyacı olan okul, yurt, öğretmenevi gibi eğitim ve sosyal içerikli tesislere yatırım yapmış ve bunları devlete devretmiş. Bu yatırımlar, o günler için geçerli ve doğru yatırımlardı belki ama bugüne geldiğimizde, “hayırseverlik” temelli yatırımların yetersiz kaldığını, çalışmalarda stratejik, etkileri ölçülebilir ve somut çıktılara dayanan “sosyal yatırım” yaklaşımının daha fazla benimsenmeye başladığını gördük.

Böylece, Sabancı Vakfı olarak Türkiye ile dünyadaki sosyal değişim ve gelişmeleri temel alarak yeniden yapılanma ve strateji belirleme sürecine girdik.

Vakıf İstanbul’a taşınırken Adana’dan gelen sadece iki çalışanın olması ve neredeyse sıfırdan kadro kurmamız gerekliliği en öncelikli konularımızdan birisiydi. Bu nedenle, insan kaynaklarını yeniden oluşturmanın yanı sıra kurumsal kapasiteyi arttırmak için teknoloji, süreçler ve bilgi sistemlerine önemli yatırımlar yaptık. Bu çalışmalar sonucunda Vakfın web sitesi hem tasarım hem içerik açısından yenilendi, işleyişe yönelik tüm uygulamaları içeren iç web sitemiz kullanıma açıldı. Aynı zamanda operasyon süreçlerini belirleyerek, yeni yazılım projelerini hayata geçirdik.

Diğer taraftan kalıcı eserlerimizin iyi durumda tutulması için bir destek planı oluşturmamız gerektiğini ve yıllardır sürdürülen burs, ödüller ve etkinliklerin de geliştirilerek devam ettirilmesine ihtiyaç olduğunu da gördük.

Bu yaziyi paylas