Mezunlarla İlişkiler

Mehmet Baç

Söyleşi
18 Mayıs 2009
Mehmet Baç
Mehmet Baç ile geçmişi, ödülü, ekonomik kriz, dünya politikaları ve sanat üzerine...

Bu dönem Akademisyen Röportajları sayfamızın konuğu Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi'nin yeni dekanı… Basketboldan mühendisliğe, ekonomiden TÜBİTAK Bilim Ödülü'ne uzanan başarılı kariyeri ile adından söz ettiren Mehmet Baç ile geçmişi, ödülü, ekonomik kriz, dünya politikaları ve sanat üzerine konuştuk.

Prof.Dr.Mehmet Baç Özel Fransız St.Michel Lisesi'ndeki eğitiminden sonra 1983 yılında İTÜ Elektrik Mühendisliği ve Telekomünikasyon Bölümü'nden mezun oldu. Master'ını 1986'da Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü'nde; doktorasını 1990'da Kanada'nın Quebec eyaletindeki Université Laval'de tamamladı. 2002 yılından beri okulumuzda oyun teorisi ve ekonomi üzerine dersler veren Baç, şu anda Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi (FASS) Dekanı olarak görev yapmakta. Kendisi, bu yıl “mikroekomi alanında kurumlarda yolsuzluk ve rüşvet gibi yetkilerin kötüye kullanımını engellemeye yönelik denetim, ödül ve ceza sistemi tasarımı konularındaki uluslararası düzeyde üstün nitelikli çalışmaları” nedeniyle layık görüldüğü TÜBİTAK bilim ödülü ile de adını duyurdu.

Ekonomiye yönelmem tesadüfen oldu

Elektrik mühendisliğini isteyerek mi tercih ettiniz?

ÖSS’de ilk tercihimdi. Ama yaş 17-18, bilinçli değilsin… Sizin gibi şanslı da değiliz, girdikten sonra değiştiremiyorduk. 3 sene okuduktan sonra geriye de dönemiyorsun, hadi bitirelim diyorsun. Sonuçta %60’ı kaybolmuş bir zaman… Fene karşı daha fazla ilgisi olan bir çocuktum, ama sosyal konuları da severdim. Kendimi çok sözel ya da sayısal bir tarafa koyamazdım, şimdi de koyamam. O yüzden sayısal tarafı ağır bir sosyal bilim seçtim kendime.

Ekonomiye yönelmeniz nasıl ve neden oldu?

Tesadüf oldu aslında. O sırada sporla yoğun bir alakam vardı. Galatasaray’da yarı profesyonel olarak basket oynuyordum. Antrenmanlar yüzünden derslerin laboratuar kısımlarına giremiyordum. Mühendislik teorim fena değildi, diğerleriyle rekabet edebiliyordum. Ama iş pratiğe dökmeye gelince, laboratuar işlerim hep zayıftı. Sonra bir-iki staj yaptım. Oralarda lehimlerimin çok kötü olduğunu söylediler. Hatta bir gün çalışanlardan biri beni yanına çağırdı, "Bu böyle olmaz, bunlar çok kötü" dedi. Ben de kızdım, stajımı başka yerde bitirdim. Ama mühendis olmamaya da bu stajlar sayesinde karar verdim. Oradaki mühendisler sabah 9’dan akşam 6’ya kadar çalışıyorlardı, haftasonları yalnızca 1-2 saatleri vardı kendilerine ayırdıkları. Aldıkları para, para değildi. Ben de onlardan olmak istemedim. Elektronik mühendisliğinden kaçışım böyle oldu.

O ara çok yoğun bir dönemdi. 80 dönemi… Darbe falan derken, birkaç yıl da öyle kaybettim. Sosyal konular oldum olası ilgimi çekmişti. İşletme mi, ekonomi mi derken; kendimi ekonomide buldum. Master yaparken iyice sevdim, doktora da yapmaya karar verdim. Bunlar 3-4 sene öncesine kadar aklımın ucundan geçmeyen fikirlerdi. Şimdi öyle değil ama. Bakıyorum, birinci ya da ikinci sınıftan doktorasını bile planlayan, 10 yıl sonrasını kestirebilen arkadaşlarınız var.

Üniversite yıllarında basketbol oynadığınızdan bahsettiniz. Hatta 'eksisozluk'te sizin için "zamanın İbrahim Kutluay'ı" demişler. Devam ediyor musunuz basketbol oynamaya?

Herhalde iki devri birden görebilen, baya yaşlı bir öğrenci bunu yazan. Arasıra gidip Spor Merkezi’nde oynuyorum. Dün akşam mesela birkaç şut attım. Dün gece FB-GS maçı vardı, o yüzden boştu Spor Merkezi. Artık okul kalabalıklaştı, iğne atsan yere düşmüyor akşam saatlerinde.

Sürekli denetim altındayım!

Çalışmalarınız ve verdiğiniz dersler, oyun teorisi üzerine. Peki, günlük hayatta da oyun teorileri kurduğunuz, kafanızda bazı durumları o şekilde çözdüğünüz oluyor mu?

Kesinlikle etkileniyorumdur. Günlük hayatta şak diye farkına varmıyorsun ama kesinlikle oluyordur. Bence tüm ekonomi öğrencileri etkileniyor zaten, aldıkları eğitimin bir parçası olarak. En basitinden deneysel ekonomi diye bir şey var. Orada ekonominin kuramından çıkan, "şöyle durumlarda insanlar şöyle davranır" şeklinde önermeler var. Oyun teorisinin de bu tür önermeleri vardır. Bunları gerçek deneklerle test ediyorlar. Tutuklu açmazını (Prisoner’s Dilemma) biliyorsunuzdur. Bu tür teorileri test etmek için insanları bilgisayar karşısına oturtuyorlar, değişik durumlarda ne yapacaklarını seçtiriyorlar. Bu deneylerde deneklerin ekonomi öğrencisi olmamasına özellikle dikkat ediyorlar. Çünkü onlar stratejik düşünmeyi öğrenmişler. Karşılarındakinin nasıl düşüneceğini, bu yüzden kendilerinin nasıl düşünmeleri gerektiğini biliyorlar. İstemeyerek de olsa biraz da güvensizlik telkin ediyor olabilir karşınızdaki insanlara karşı bu tür konular üzerine çalışmak. Karşındakini farklı görmeye başlıyorsun. Eşim mesela geçenlerde fırının üzerinde bir saat var, onu ileri almış; sabahları bizim ufaklığı okula yetiştiriyoruz, geç kalmayalım diye. Ben de bunu bilmiyorum, geç kaldık diye acele ediyorum. O sırada eşim "Aman boş ver, o saati ben beş dakika ileri aldım" diyerek kendi rasyonelliğimize yenildiğimizi kanıtlıyor.

Bu yaziyi paylas