Bir üniversiteyi "iyi" bir "üniversite" yapan unsurların başında kuşkusuz araştırma ve eğitim kalitesi geliyor. Dünyada her sene, güvenilir kurumlar tarafından üniversite sıralamaları yapılıyor. Üniversiteler web siteleri, araştırma kapasiteleri, yayın sayıları ve benzeri yerleşik kıstaslara göre değerlendiriliyor. İçinde yaşadığımız yüzyılda, iyi bir üniversitede araştırmanın, eğitimin kalitesi, öğrenciye ve öğretim üyesine sunulan imkânların çeşitliliği “olmazsa olmaz” unsurlar. Pekiyi ya üniversitenin kendine özgü birikimi ve kültürü? Biraz iddialı olacak ama ben bir üniversitenin esas farklılaştırıcı unsurunun onun ‘kurumsal kültürü’ olduğunu düşünüyorum. Bununla da kabaca, üniversitenin içinde var olduğu kültürel atmosferi kastediyorum. Bir üniversiteyi farklılaştıran, onun kimliğini belirleyen her şey... Kişisel kimlik ve gelişme üzerinde etkili, yazılı olmayan kuralları olan üniversite kurumları. Kimi zaman elle tutulup gözle görülen, kimi zaman görülmeyen...
Bu yazıda, bu yüzden sıralamaları bir tarafa bırakıp üniversite kültürü hakkında fikir veren, ilgimi çeken birkaç örnekten söz etmek istiyorum. Yazının büyük bölümü öğretim üyemiz Bahri Yılmaz ile geçtiğimiz yıl Cambridge ve Harvard’da misafir öğretim üyeliği dönemindeki izlenimlerine dair yaptığımız sohbetten oluşuyor. Bana üniversitelerde “kurumsal kültür” meselesini düşündüren de aslında bu sohbet oldu.
Yılmaz’la yaptığımız sohbete geçmeden önce Harvard University Gazette’in bir sayısında okuduğum Harvard’daki Dudley House’u biraz anlatmak istiyorum. Üniversitenin kurumsal kültürü konusunda bence iyi bir örnek oluşturuyor. 1958 yılında kurulan Dudley Cooperative House, Harvard’ın ilk “kooperatif yurdu” olma özelliğine sahip. Dudley yurdu, 2008’de 50. yılını kutlamış. Bu yurt, “ana akım” Harvard’dan “mutlu” bir şekilde uzaklaşmak isteyen “yabancıların” yaşadığı bir yer olmasıyla ünlü. Ekonomik imkanları kısıtlı öğrencilere kucak açan bu mekanda yaşayanlar genellikle marjinal ve “haşarı” çocuklar olarak anılmışlar. O yıllarda, diğer yurtlarda yemekler garsonlar tarafından matbaa baskılı menülerle sunulurken Dudley sakinleri kendi yemeklerini kendileri pişirmiş, pazarda yaptıkları sıkı pazarlıklar sonunda evin kilerini kendileri doldurmuş, temizliği kendileri yapmış. Yurt sakinleri muhalif duruşlarını vurgulamak için her şeyi fırsat bilmiş. Öyle ki, 1969’da Şükran Günü Yemeğine gelen bir evsiz, 1985’te ölünceye kadar Dudley House’ta yaşamış. Dudley’nin vejeteryan geleneği yalnızca senede bir kez Cadılar Bayramı’nın Şükran Günü yemeğiyle kutlandığı “Thanksoween”de bozularak o gece yurtta hindi pişirilmiş. Dudley sakinleri arasında polisle başı derde girenler de olurmuş. Örneğin, Daniel Veach adlı bir yurt sakini, 1970’te Harvard’da bir “siyahi çalışmaları departmanı” kurulması için yaptığı oturma eyleminde tutuklanmış. Yıllar sonra 2008’deki mezunlar buluşmasına katılan Veach, Dudley’i “gerçek bir alternatifin varlığının hissedildiği” bir yer olarak tanımlıyor.