Prof.Dr. Mehmet Baç, Özel Fransız St.Michel Lisesi'ndeki eğitiminden sonra 1983 yılında İTÜ Elektrik Mühendisliği ve Telekomünikasyon Bölümü'nden mezun oldu. 1986'da Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü'nde Master'ını; 1990'da Kanada'nın Quebec eyaletindeki Université Laval'de doktorasını tamamladı. 2008 yılında “Mikroekonomi alanında kurumlarda yolsuzluk ve rüşvet gibi yetkilerin kötüye kullanımını engellemeye yönelik denetim, ödül ve ceza sistemi tasarımı konularındaki uluslararası düzeyde üstün nitelikli çalışmaları” nedeniyle Sosyal Bilimler alanında ilk kez verilen TÜBİTAK Bilim ödülü‘ne layık görüldü.
2002 yılından beri Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi olan Baç, 2008'de Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı olmuştur. Aynı Fakülte'de öğretim üyesi olan Meltem Müftüler-Baç ile evli ve Birsu adında bir kız çocuk babasıdır.
1984–87 yılları arasında üst üste üç kez final oynayan, iki şampiyonluk kazanan ve sarı-kırmızılı basketbol severlerin bugün bile hâlâ “Nihat İziç, Paul Dawkins, Turgay Demirel, Michael Scearce, Mehmet Altıoklar, Cihat Levent…” şeklinde ezbere sayabildiği o muhteşem kadronun vazgeçilmez bir üyesiydi.
Erkekler Birinci Basketbol Ligi`nde futbolun ``3 Büyükler``i içinde en fazla şampiyonluk kazanan takım olan Galatasaray, lig tarihinde 4 kez şampiyonluk sevinci yaşadı. Ligde ilk şampiyonluğunu 1968-69, son şampiyonluğunuysa 1989-90 sezonunda yaşayan sarı-kırmızılılar, 1984-85 ve 1985-86 sezonlarında üst üste iki kez şampiyonluk kupasını Mehmet Baç’ın da içinde olduğu kadroyla müzesine götürdü.
Sporla nasıl tanıştınız?
Ben çocukluğumdan beri spor yaparım, sokakta oynamayı çok severdim, özellikle de futbol oynardım. Futboldan başıma gelmedik şey kalmadı, bacağımı kırdım, kolumu kırdım...
Yine de futbol merakınızdan vazgeçmediniz...
Futbol oynamayı hala severim aslında ve çok da seyrederim, ama basketbolu da çok seviyorum ben, belki daha çok.
Basketbol serüveniniz nasıl başladı?
Kendim başladım daha ziyade, kimse tutup götürmedi, fiziğim de basketbol oynamaya müsaitti… O sıralarda; 73 yıllarında Milli Takımın katıldığı bir Avrupa Şampiyonası oldu ve TRT’de maçlara geniş yer verildi. Yaz döneminde çok konuşuldu. İşte böyle şeyler çekiyor insanı spora, özendiriyor. Bir dönemde “Beyaz Gölge” diye bir dizi vardı, birçok genci basketbola heveslendirdi.
Lise’ye kadar teneffüslerde falan oynardık ama antrenmanlara başlamam, okulun yanında bir antrenman seansımın olması lise 1’den itibaren başlayıp 26 yaşlarına kadar devam etti. Profesyonel basketbol kariyerim 8 yıl sürdü. Basketbolu 86 yılında yurt dışında doktoraya gitmek için bıraktım. O tarihe kadar 3 takımda oynadım, ilk girişim Kurtuluş Spor Kulübünde oldu, daha sonra lise çağlarında, lise 1 gibi Eczacıbaşı’na devam ettim. Lise takımını çalıştıran bir antrenör beni Eczacıbaşı’ndan Beşiktaş’a çaldı, bedavaya transfer olduk, lisansımızı çıkarttı.
O zamanlar astronomik transfer ücretleri yoktu herhalde?
Tabii söz konusu değil işin şakası. 16-17 yaşlarında Beşiktaş Yıldız takımında oynadım 77-78’de 17 yaşında Genç takım oynamadan direkt Beşiktaş’ta A takımına çıktım ve Genç Milli oldum. Mehmet Baturalp vardır Fenerbahçeliler iyi bilirler, Fenerbahçelidir ama birçok takımda antrenörlük yapmışlığı vardır. O zaman Beşiktaş’ta bizim antrenörümüzdü, onunla iki sene kadar çalıştık, çok iyi gitti. Sonra müessese takımlarının yıldızı parlamaya başladı, kulüp takımları baş aşağı gidiyorlardı, biz de başka bir kulüp takımına geçtik. Ben de Beşiktaş’ta 4 sene A takımında oynadıktan sonra 82 yılında Galatasaray’a geçtim.
82-86 yılları arasında 4 sezon Galatasaray’da oynadım. Son iki senesi çok iyi geçti, 85-86 sezonunda Milli Takımda da oynadım ve Türkiye basketbol liginde 2 tane şampiyonluk aldık, Galatasaray’ın 3 şampiyonluğu var bugüne kadar deplasmanlı basketbol liginde ikisi benim zamanında oldu. Hatta, 90 senesinde bir tane daha şampiyonluk aldığını sonradan öğrendim, o sırada yurt dışındaydım hiç haberim olmuyordu, geçenlerde bir yerden duydum.
Sporun size göre ne gibi artıları var?
Sporun çok güzel bir sosyal aktivite olduğu yadsınamaz. Yüzme sporuyla bile ilgilensen birtakım insanlarla tanışıyorsun, yüzme ki bireysel bir spordur. Birçok takım sporu var, ortam çok sosyalleştiriyor insanı, güzel dostluklar kuruluyor.
12 sene boyunca farklı takımlarda oynadınız, 86’dan bu yana hala görüştüğünüz arkadaşlarınız var mı?
Var, ama istesem ve vakit ayırsam daha da fazla olurdu. 6 sene yurt dışında kalmam sebebiyle, bir parça koptum Türkiye’den. O arada farklı bir dünyaya da geçtik, iş hayatında kalsan daha fazla görüşürsün. Üniversite farklı bir sektör biraz Babil Kulesi havası var. Geçenlerde Mart-Şubat gibi bir grup arkadaşla bir araya geldik, ben daha çok Beşiktaş ve Galatasaraylıların toplantılarına katılıyorum.
Üniversite Yıllarındaki Basketbol performansınızdan bahseder misiniz?
İstanbul Teknik ve Boğaziçi Üniversitelerinin basketbol takımlarında oynadım. İTÜ’de Türkiye ikinciliği, Boğaziçi Üniversitesinde bir Türkiye Şampiyonluğu bir de Türkiye İkinciliği var. Sabancı Üniversitesi gibi çok modern olanakları bulunan bir üniversitede spor yapmamak bana göre büyük müsriflik.
Öğrencilik ve sporculuk bir arada nasıl bu kadar başarılı yürütülebilir bu işin sırrı nedir?
İnsan bazen gözünde büyüttüğü, "yapamam" dediği şeyleri iyi organize olduktan sonra yapabildiğini görüyor. Eminim birçok genç arkadaşım da bunun farkına varmışlardır. Her gün belli saatlerde basketbol idmanı olması bir rutin haline geldikten sonra ders ve sınavlarıma çalışma temposunu da ona göre ayarlıyordum. İdman genelde akşamüstü olduğu için sabahtan öğleden sonraya kadar ve idman sonrası bazen akşam geç saatlerde derslere vakit ayırman pekâlâ mümkündü. O dönemlerde hafta içi maç seyahatimiz olmuyordu genelde, ancak bütün üniversitelerde seyahat nedeniyle uzaklaşmak zorunda kalan sporculara özel anlayış zaten tanınıyor. Yükseköğretim sırasında okul takımında filan oynamak hiç problem olamaz bence. Çok ama çok önemli bir faydası, spor insanı gençlik döneminde hiç olmazsa doğru dürüst çevrelere çekip zararlı ortamlardan uzakta tutuyor.
Sporla ilgili hiç unutmadığınız bir anınız var mı?
Bunu biraz düşünmem lazım, birdenbire geldi. En unutmadığım şey, çok sevindiğim bir olay, şampiyon olduğumuz seneydi; Galatasaray ve Fenerbahçe oynamıştık finali, ve medya da yoğun bir ilgi görmüştü 85 senesinde mayıs ayları filandı, güzel bir anıydı benim için hiç unutamam. Aklıma gelince beni gülümseten birkaç olay var tabii. Bunlardan bir tanesi, ABD’li oyuncu Paul Dawkins’i Türkiye’ye ilk geldiğinde adamı Cihangir camii’nin dibinde bir eve yerleştirmişler. Sabah ezanını duyunca şok olmuş şekilde uyanıp evin içinde hırsız aramış. Ayrıca Paul Türkçe pek bilmezdi ve ilk öğrendiği cümle “Ne bakıyorsun, lan” olmuştu… Zavallı adamı vatandaşlarımız bakışlarıyla bayağı sıkmışlar herhalde.
Yoğun bir iş temponuz var spora zaman ayırabiliyor musunuz?
Spora zaman ayırmak benim açımdan çok külfetli olmuyor. Yalnız hafta içleri zor oluyor, hafta içi iş gerçekten çok yoruyor bir de eve dönüp çocukla ilgilenmek istiyoruz, olmuyor. Ancak, hafta içi mesai arasında öğlen gidilebilir bu iyi bir alternatif. Hafta sonu çok rahatım, cumadan başlayarak Cumartesi ve Pazar düzenli olarak spora vakit ayırıyorum. Daha çok bireysel, yürüyüş, alet çalışması yapıyorum. Spor Merkezine geldiğim zaman basket de oynarım, boşsa salon tabii, bir top alıp birkaç tane şut atmayı seviyorum.
Düzenli spor yapmanın en çok hissettiğiniz faydası, olumlu yönü nedir?
Onu söyleyebilmem için yapmasaydım nasıl olurdu diyebilmem lazım. Hep yaptım, daha fazla da yapabilirdim. Spor yapmadığın zaman pelteleşiyorsun, yürüyüşün değişiyor. Spor yapınca fit hissediyorsun, zaten hemen sporu yapıp bitirdikten sonra da farkını hissediyorsun, bir rahatlama hissi, bacakların vücuduna farklı hükmediyor.
Son olarak özellikle iş yaşamının masa / bilgisayar başında geçmesinden kaynaklanan hareketsizlik büyük bir sorun, tip II diyabetten, yüksek tansiyona ve kolesterole kadar birçok hastalığın en önemli sebepleri arasında gösteriliyor bu konuda öğrencilerimize sporla ilgili neler önerirsiniz?
Şimdiki işler çok masa başı oldu artık, öğrenciliği tamamlayıp iş hayatına atıldığınızda spor alışkanlığı edinmiş olmak size çok farklı bir nefes alma imkanı tanıyor.
Öğrencilik yıllarında edinilen spor alışkanlığı ilerisini düşünecek olurlarsa kendilerine büyük bir yatırım, ikincisi kendi ilişkileri açısından pozitif bir puandır. Sportif birinden kimse kaçmaz olsa olsa insanları çeker. Spor yaptığın anda olumlu etkileri var bir de göremediğin ilerisine sarkan etkileri var. Onlar çok önemli, sporu hiçbir zaman bırakmamak lazım öğrenciyken de öğrencilik bittikten sonra da. Hayatın bir parçası haline getirip bir yaşam alışkanlığı şeklinde ömür boyu sporla iç içe olmak lazım.
Röportajı yapan: Hülya DİNÇAY / ÖĞRENCİ KAYNAKLARI DİREKTÖRLÜĞÜ