Mezunlarla İlişkiler

Eylül Harputlugil

Fakülte: 
Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi
Mezuniyet Derecesi: 
Lisans
Program: 
Moleküler Biyoloji, Genetik ve Biyomühendislik
Mezuniyet Yılı: 
2008

2008 Biyoloji Bilimleri ve Biyomühendislik Programı Lisans mezunumuz Eylül Harputlugil, Harvard Üniversitesi Halk Sağlığı Fakültesi, Genetik ve Kompleks Hastalıklar Departmanı'nda James Mitchell'in Laboratuvarı’nda beş buçuk yıl süren doktora çalışmalarında çoğunlukla fare modelinde besin kısıtlaması ve bunun ameliyat öncesi uygulamalarının farelere nasıl, hangi genler ve mekanizmalar aracılığıyla koruma sağladığını inceliyor. Eylül, kalori/besin kısıtlaması ile sağlık arasındaki ilişki üzerine yapılan araştırmaların nihayet klinik testler ile insanlarda da denenmeye ve olumlu etkiler göstermeye başladığını söyledi.

Bu konuda T24'ün sorularını yanıtlayan mezunumuz Eylül Harputlugil, insanlarda beslenme üzerine çalışmasa da, beslenme, alanı ile ilgili olduğu için ve fakültelerinde beslenme konusu yoğun olarak çalışıldığından konu ile yakından ilgilenen bir isim.

Eylül Harputlugil: "Türkiye'de yayımlanan popüler bilim veya sağlık haberlerine neredeyse hiç güvenim yok"

Harputlugil’in T24’ün sorularına yanıt verirken altını çizdiği bilgilerin kaynaklarını en altta göreceksiniz.

- Doktoranızı tamamladığınız laboratuvar ve çalışmalarınız hakkında kısaca bilgi alabilir miyiz?

Tabii ki,  doktoramı tamamladığım laboratuvar genel olarak “kalori/besin kısıtlaması” fenomeni üzerinde çalışıyor. Farelerde çeşitli besin kısıtlaması uygulamaları sonrası ameliyat sonuçlarının nasıl etkilendiğini inceliyoruz ve beklendiği gibi besinleri kısıtlanan fareler, istedikleri kadar yiyen farelere göre karaciğer ve böbrek ameliyatlarından daha sağlıklı çıkıyorlar. Kalori/besin kısıtlaması ile ömür uzunluğu arasındaki ilişki ilk 1930’lu yıllarda sıçanlarda yapılan araştırmalar ile gösterildi. O günden bu güne bu ilişki çeşitli model organizmalara (sıçan, fare, sinek ve solucan gibi) genişletildi ve ömür uzunluğuna ek olarak başka sağlık parametrelerinde de iyileşmelerin gözlendiği anlaşıldı. Burada bahsettiğim iyileşmeler arasında metabolik sağlık (örn. insüline olan hassaslık), diyabet ve kanser gibi hastalıklara yakalanma risklerinin azalması gibi faktörler var. Ve artık yavaş yavaş bu etkilerden bazıları  bahsettiğim model organizmalara ek olarak maymun modellerinde ve nihayet klinik testler ile insanlarda da denenmeye ve olumlu etkiler göstermeye başladı.

Benim doktorada yaptığım çalışmalar ilk olarak farelerde spesifik olarak hangi makronutrientların (örneğin protein, karbonhidrat veya yağ gibi) bu etkilere sebep olduğunu anlamaya çalışmak oldu, ve proteinlerin kısıtlı verildiği durumlarda daha olumlu sonuç aldığımızı gördük. Çoğu laboratuvardan farklı olarak denediğimiz bir başka şey ise kısıtlı besin rejimlerini aylar veya yıllar değil sadece ameliyat öncesi bir haftalık bir süre ile kısıtlamamız oldu. Doktoranın devamında da bu bahsettiğim etkide hangi genlerin rol oynadığını ve hücre içinde ne tür mekanizmaların bu sonuçlara sebep olduğunu araştırdım. Bu araştırmalar sonucunda şimdiye kadar farelerde bu fenomen için gerekli olduğu gösterilmemiş bir genin rolünü tespit ettik.

- Bu çalışma insanlarda da denenmeye başlandı mı?

Hayır, biz insanlarda böyle bir çalışma yapmadık, bu bizim laboratuvarın uzmanlığının dışında bir çalışma. İnsanlarda klinik deneyleri uzmanlığı bunun üzerine olan kişiler gerçekleştiriyor. Yani şu an bu bulguları insanlara genişletmek için henüz erken. Ama eğer bu çalışma insanlarda da gerçekleştirilir ve benzer şekilde olumlu sonuçlar alınırsa oldukça heyecan verici olacağını düşünüyorum.

- Beslenme alanında takip ettiğiniz, güvenilir bulduğunuz adresler neler? 

Düzenli olarak beslenme tavsiyesi yayımlayan kurumlar arasında ilk aklıma gelenler, Dünya Sağlık Organizasyonu (WHO), Amerikan Tarım Bakanlığı (USDA)1 ve bizim fakültenin beslenme departmanı (Harvard Beslenme Kaynağı adlı bir web sitesinde yayımlıyorlar2). Bu gibi kurumlar sürekli yenilenen bilimsel araştırmaları değerlendirip tavsiyelerine ekledikleri, yani yayımlanan tüm bilimsel araştırmaların verilerini bir nevi harmanladıkları için tekil çalışmaları referans almaktan daha güvenilir olduklarını düşünüyorum. Çünkü her bilimsel alanda olduğu gibi beslenme alanında da her gün onlarca bilimsel yayın yapılıyor ve bunlardan bazılarının sonuçları birbiri ile tutarsız oluyor, ve bu gayet normal bir durum. Bilimle profesyonel olarak ilgilenenler için kendi alanlarındaki bu tutarsızlıkların sebebini anlamak ve neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar vermek çok zor değil. Ama dışarıdan bakan bir kişinin, yayımlanan bilgilerden sadece bir kısmını ve muhtemelen yanlı olarak seçilip topluma duyurulmuş bir kısmını öğrendiği takdirde yanlış yönlendirilme olasılığı da yükseliyor. Bu yüzden, var olan tüm bilgilerin toplu bir şekilde değerlendirmesinin yapılmasını ve bunu yapan kurumları referans almayı daha doğru buluyorum.

-Bu bahsettiğiniz tavsiyelerin gerçekte neler içerdiğine de değinmek ister misiniz? 

Aslında çoğumuzun bildiği-duyduğu ama inanmak veya kabullenmek istemeyip “mucize diyet” aramaya devam ettiği şeyler. Bu yıl yeni yayımlanan Amerikan Tarım Bakanlığı’nın 2015-2020 için yayımladığı dokümanda belirli bir kalori miktarı dahilinde yenmesi tavsiye edilen besinler şunlar:

Tüm alt gruplardan çeşitli sebzeler (koyu yeşil, kırmızı, turuncu, baklagiller ve nişastalı sebzeler)

Meyveler (özellikle bütün meyveler)

Tahıllar (en az yarısı tam tahıl olmak üzere)

Yağsız veya az yağlı süt ürünleri (süt, yoğurt, peynir, soya ürünleri vb)

Çeşitli proteinler (deniz ürünleri, az yağlı et ve tavuk, yumurta, baklagil, soya ürünleri, çekirdek ve kuruyemişler (nuts and seeds))

Yağlar (doymuş ve trans yağlar limitli olacak şekilde)

Dokümanın devamı şu adreste mevcut, ama Türkçeye çevrilmiş olup olmadığını bilmiyorum: //health.gov/dietaryguidelines/2015/guidelines/

- Bahsettiğiniz kurumların yayımladığı tavsiyeler arasında da görüş ayrılığı bulunmuyor mu? 

Az çok farklılıklar ve görüş ayrılıkları mutlaka bulunuyor, ama ana hatların çoğunlukla benzer olduğunu söyleyebilirim. Bu gibi tavsiyelerin “değişmez mutlak doğrular” olmadığını da vurgulamak isterim. Bilimin her alanında olduğu gibi beslenme alanında da sürekli yeni bulgular ortaya çıkıyor, araştırmacılar ve kurumlar arasında uzun tartışmalar sonucu varılan sonuçlar tekrardan gözden geçirilip revize ediliyor. Alıntıladığım USDA tavsiyeleri de beslenme çevrelerinde oldukça yoğun tartışmalara sebep oldu, ancak söylediğim gibi bu şaşırtıcı bir durum değil. Bir başka önemli nokta ise, halihazırda belirli bir hastalığı bulunan kişiler için (örneğin diyabet) bu tavsiyeler farklılık gösterebilir ve o kişilerin doktorlarından kendilerine özel tavsiyeler almaları gerekir.

- Kas miktarını, kemik minerallerini etkilemeden kalori kısıtlaması yapmak mümkün mü?

Bahsettiğimiz kalori/besin kısıtlaması rejimi henüz hayvan modellerinde temellendirildiği ve insanlarda halen test edilme aşamasında olduğundan, insanlara henüz bu şekilde bir tavsiye vermenin sorumsuzca olabileceğini düşünüyorum. Çünkü henüz tespit edilememiş yan etkiler vb. olması mümkün. Ancak bahsettiğimiz kişi halihazırda tavsiye edilen kalori miktarının üzerinde tüketiyorsa, tükettiği miktarı tavsiye edilen seviyeye çekmesini önerebiliriz, bu da bir tür kalori kısıtlaması demektir.

- Beslenme konusunda tavsiyesi olmayan bir insana rastladınız mı hiç? 

Emin değilim. Kendi deneyimlerini veya komşusunun/akrabasının yaptığı son moda diyeti anlatan yazılar her yerde dolaşıyor. Aklıma gelenlerden birisi tam tahıl ve meyve dahil asla karbonhidrat tüketilmemesi gerektiğini düşünen akım.

- Geçenlerde bir haberde, gluten tüketimi ile kemik erimesi arasında bir bağ olduğu yazıyordu. Var mı böyle bir bulgu, bu gibi haberlere nasıl bakmalı?

Ben böyle haberler gördüğümde ilk önce haberin ana kaynağına, oradan da (eğer varsa) referans aldıkları bilimsel araştırmaya gidip bakıyorum. Şu an bu bahsettiğiniz haberin referansı veya linki olsa bakabilirdim. Çoğu kez bunu yaptığınızda “bir deli kuyuya taş atmış kırk akıllı çıkarmaya uğraşıyor” durumu ile karşılaşıyorsunuz. Yani ilk okuduğunuz haber bu bilgiyi başka sitelerden kopyalayıp, yapıştırma ile almış, alırken veya İngilizce’den çevirirken önemli detayları yanlış aktarmış, orijinal İngilizce haber kaynağı bilimsel araştırmayı doğru değil abartılı veya çarpıtarak aktarmış vesaire oluyor. Bazı durumlarda ise herhangi bir bilimsel araştırmaya dayanmadan ne idüğü belirsiz bir “uzman”ın kendi kişisel fikirlerini aktardığı bir kaynağa ulaşıyorsunuz. Burada demek istediğim şu: popüler bilim veya sağlık haberleri o kadar kötü aktarılıyor ve yazılıyor ki bunlara neredeyse hiç güvenim yok. Kendi alanım için orijinal kaynağa gidip okuyabildiğim için sorun yaşamıyorum. Ancak alanım dışı herhangi bir bilim haberini, özellikle Türkçe kaynaklarda asla okuduğum haliyle doğru olarak kabul etmiyorum. Bu haberlere bu şekilde bakmayı tavsiye ederim.

- Alkali beslenme hakkında görüşleriniz nedir?

Alkali diyetin kansere karşı etkili olduğu yönünde popular medyada bir takım iddialar olduğunu görmüştüm. Bu akım bazı kanser hücrelerinin laboratuvar ortamında asidik şartlarda daha hızlı büyümesinden yola çıkıp alkali (bazik) yemekler yiyerek kanserin önlenebileceği sonucuna varıyor. Burada gözden kaçırılan, lise biyolojisinden bile hatırlanabilecek olan bazı çok temel bilgiler var. Birincisi, vücudun farklı bölgelerindeki pH değerleri farklıdır ve bu değerler çok sıkı şekilde regüle edilir. Örneğin mide sıvımız oldukça asidiktir, ancak kanımız çok hafif derecede baziktir (pH 7.35 – 7.45 arası). Yediğimiz yiyecekler öncelikle mideden geçerek mide asidinin de yardımı ile parçalanıp sindirim sisteminden kana karışır. Kan pH’İ oldukça sıkı kontrol edildiği için yediğimiz yiyeceklerin pH’i olduğu gibi kanın pH’ına yansımaz, kan pH’i aynı aralıkta sabit kalır. Yani test tübünde kanser hücrelerinde görülen bir fenomeni bu kadar basit bir şekilde vücuda genelleyemeyiz.

- Peki,  alınan vitamin ve supplementlar doğrultusunda bir insanın sağlık değeri yükseliyor mu?

“Sağlık değeri” diye tekil bir değerden söz etmek zor. Sağlık çok geniş bir kavram ve çok çeşitli ve farklı parametreleri içeriyor. Vitamin hapları hakkında şunu söyleyebilirim, bir kişi beslenme ile yeterince vitamin alamıyorsa, eksiklerini tamamlamak için dışarıdan destek yapması mantıklı olabilir. Örneğin kuzey ülkelerinde kış aylarında yeterince güneş ışığı görülmediği için vücut yeterli D vitamin sentezleyemiyor ve bu vitaminin dışarıdan takviye olarak alınması gerekiyor.

- Omega-3 ve B12 için de çoğu bilim insanı sizinle aynı görüşteler sanırım ama diğer vitaminlerin ve güçlendirici ilaçların çoğunun vücuda fayda sağlamadan mideden bağırsaklara, oradan da dışarıya gittiği savunuluyor. Ne dersiniz? 

Vitaminler, özellikle supplementlar epey geniş kategoriler, her biri için aynısını söyleyemeyiz, hepsinin fiziksel özellikleri ve dolayısıyla vücutta işlenme biçimleri birbirlerinden farklı. Örneğin suda çözünen vitaminlerin vücutta depolanmayıp fazlasının idrar ile atıldığı doğru. Ancak yağda çözünen vitaminler vücutta depolanıyor ve bunların fazlası sağlığa zararlı olabiliyor (örneğin A vitamini). Sanırım bu oldukça yaygın bir sanı, yani insanlar “doğal” vesaire diye aldıkları ürünlerin kendilerine fayda sağlayacağından emin olamasalar bile zararlı da olabileceği ihtimalini göz önünde bulundurmuyorlar.

- Diyelim ki brokoli sevmiyor bir kişi brokoliden edineceği faydayı supplement takviyesi ile giderebiliyor mu?

Vitaminleri veya sebzelerden gelecek sağlıklı beslenmeyi tek tek besinler bazında değil daha bütünlüklü düşünmek lazım. Herhangi bir beslenme tavsiyesinde “mutlaka x sebzesi y meyvesi yenmek zorunda” diye bir şey olmuyor. Yani bir kişinin yalnızca brokoli sevmemesinin büyük bir problem oluşturduğunu düşünmüyorum, onun yerine yiyebileceği bir sürü başka benzer sebze var. Ancak ben hiç sebze yemeyeyim onun yerine supplement alayım demek sağlıklı bir tutum değil. 

- ABD'de her yıl en az 23 bin kişinin diyet için doğal diye pazarlanan ürünler veya vitaminler sonucu acile gittiği belirtiliyor. Nasıl algılıyorsunuz bu sihirli ilaç arayışını?

İlk önce supplementların neden bu kadar yaygın ve tehlikeli olabileceği hakkında biraz arkaplan bilgisi vereyim. ABD’de “dietary supplement” şeklinde kategorize edilen ürünler “ilaç” olarak kategorize edilen ürünlere göre çok farklı ve çok daha esnek regülasyon zorunluluklarına tabi. Hastalara verilecek ve herhangi bir hastalığı iyileştirme iddiasında bulunan ilaçlar, piyasaya sürülmeden önce çok kapsamlı ve sıkı süreçler olan “clinical trial” veya klinik deney diyebileceğimiz, genelde üç aşamalı ve yıllar süren denemeler sonrası güvenlilik ve efektifliklerini ispatlamak ve sonrasında FDA’den (Food and Drug Administration) onay almak zorundalar. Ancak “dietary supplement” olarak kategorize edilen ürünler bu kadar sıkı kontrole tabi değil3. Güvenli olduğu bir kez gösterilmiş bir ürünü içeren supplementı ayrıca klinik deneyler yapıp FDA onayı almadan herhangi bir firma rahatça piyasaya sürebiliyor.

Çoğu kişinin bu aradaki farkı tam olarak anlamadığını ve “eczanede satılıyorsa doğru olmalı” diye çarpık bir güven duygusu ile bu ürünlere yöneldiğini düşünüyorum. Ayrıca supplementların etiketleme kuralları da oldukça gevşek, yani çoğu ürün bu kuralların çevresinden dolaşan kelime oyunları ile insanları yanıltabiliyor. Bir de tabii doktorların veya diyetisyenlerin tavsiye ettiği “klasik” diyetleri uygulamanın insanlara zor gelmesi ve acısız bir çözüm aramaları da önemli bir faktör.

- Yenice şu supplement  (//www.superiorhealthsupplement.com) çıktı karşımıza, hakkında bilginiz var mı? 

Daha önce duymamıştım, sizin verdiğiniz linkten girip biraz web sitelerinde gezindim ve “Sık sorulan sorular” kısmında şu aşağıdaki soru ve cevapla karşılaştım:

“Is there any scientific evidence proving the benefits of Laminine?

The extract from a fertilized avian egg has been the subject of scientific studies and experiments for numerous decades. It all started in 1929 when a Canadian doctor decided to figure out whether the extract could be used as a natural remedy for cancer. Extensive research continued in the 1980s and intensified even further after 2000. Numerous clinical trials have taken place to determine what the nutrients found in fertilized avian eggs are and how these nutrients can affect human health. New clinical studies are being executed all the time, revealing more and more information about the incredible qualities of Laminine.”

Özetlemek gerekirse, soruda Laminine adlı ürünün faydalarını ispatlayan herhangi bir bilimsel veri var mı diye soruluyor. Cevapta ise kuş yumurtası extractlerinin (Laminine’in ana içeriği buymuş) uzun yıllardır bilimsel araştırmalarda araştırıldığı söyleniyor. Yalnız bahsedilen araştırmaların sonuçlarına dair herhangi bir bilgi veya referans yok, ve bu epey şüpheli bir durum.

Deminki supplement sorusuna dönecek olursak, ABD’de çeşitli otoriteler insanları bu konularda uyarmak için bazı tavsiyeler yayımlıyorlar. FDA’in yayımladığı bu tavsiyeler özetle şöyle:

* Supplement almayı sağlıklı beslenmeye bir alternatif olarak düşünmeyin, bunlar adı üzerinde supplement yani tamamlayıcı. 

* Supplement almaya karar vermeden önce doktorunuza danışmak iyi fikir (bu ürünler halihazırda kullandığınız ilaçlar ile reaksiyon verebilir ve herhangi bir özel durumunuz varsa size zararlı olabilir).

* İnternette gördüğünüz supplement websiteleri için dikkat edilebilecek bazı faktörler5: site kime ait, güvenilir bir kurum mu? Sitenin amacı bilgi sağlamak mı yoksa satış yapmak mı? İddia edilen bilgilere kaynak olarak bilimsel referanslar gösterilmiş mi? (Örneğin laminine için bunlardan herhangi birini söyleyemiyoruz).

- Kolloidal gümüş suyunun sağlığa faydalı olduğunu düşünen bir grup var. Bu su, gümüş tozu etkin veya güvenli midir? 

Bunu da daha önce hiç duymamıştım, internetten biraz araştırıp Amerikan Sağlık Enstitüsü’nün (NİH) National Center for Complementary and Integrative Health websitesinde bu ürüne ayrılmış bir sayfa ile karşılaştım.

Maddenin özeti şu şekilde:

The Bottom Line

How much do we know about colloidal silver?

There are no high quality studies on the health effects of taking colloidal silver, but we do have good evidence of its dangers.

What do we know about the effectiveness of colloidal silver?

Claims made about the health benefits of taking colloidal silver aren’t backed up by studies.

What do we know about the safety of colloidal silver?

The U.S. Food and Drug Administration (FDA) has said that colloidal silver isn’t safe or effective for treating any disease or condition.”

Yani Türkçesi ile:

* Kolloidal gümüş suyunun sağlık üzerine etkileri hakkında kaliteli çalışmalar bulunmuyor, ancak bu ürünün tehlikeleri hakkında yeterli bilgiye sahibiz. 

* Kolloidal gümüş suyunun sağlığa ilişkin faydaları hakkındaki iddialar çalışmalar ile desteklenmiyor.

* FDA, kolloidal gümüş suyunun herhangi bir hastalığa karşı kullanımda güvenli veya etkili olmadığını belirtti.

- Son soru:  Probiyotiklerin sağlığımıza etkisi nedir? 

Bağırsak floramızda bizimle beraber yaşayan milyonlarca mikroorganizma var, ve bu mikroorganizmaların türü, dağılımı ve sağlığı bizim sağlığımız için de büyük önem taşıyor. Bağırsak florasını (gut microbiota) ve bunun insan sağlığı üzerindeki etkilerini inceleyen alan son yıllarda oldukça hız kazandı. Probiyotik dediğimiz ürünler, içinde bağırsağımızdaki sağlıklı mikroorganizmalara benzeyen canlı mikroorganizma barındıran ürünler. Bu ürünlerin hedefi, bağırsak florasının normalın dışına saptığı bazı durum veya hastalıklarda florayı yeniden düzenleyerek tedaviye yardımcı olmak. Probiyotiklerin çeşitli hastalıklardaki etkisinin araştırılması için görece yeni bir alan diyebiliriz. Bu da demek oluyor ki şu aşamada birçok bilimsel araştırma yapılmış ve olumlu sonuçlar alınmış olmasına rağmen daha araştırılacak ve öğrenilecek çok şey var. Pratik tavsiye arayışında olan ve İngilizce bilenler için yine bahsettiğim web sitesini önerebilirim7.

İngilizce bilmeyenler için yine maddenin özetini ve çevirisini aktarıyorum:

“What's the Bottom Line

How much do we know about probiotics?

Although a great deal of research has been done on probiotics, much remains to be learned.

What do we know about the usefulness of probiotics?

Some probiotics may help to prevent diarrhea that is caused by infections or antibiotics. They may also help with symptoms of irritable bowel syndrome. However, benefits have not been conclusively demonstrated, and not all probiotics have the same effects.

What do we know about the safety of probiotics?

In healthy people, probiotics usually have only minor side effects, if any. However, in people with underlying health problems (for example, weakened immune systems), serious complications such as infections have occasionally been reported,”

* Probiyotikler hakkında oldukça fazla araştırma yapılmış olmasına rağmen daha öğreneceğimiz çok şey var.

* Bazı probiyotikler enfeksiyon ve antibiyotik kullanımı sonrasında görülen ishali önlemeye ve irritable bowel syndrome semptomlarına yardımcı olabiliyor. Ancak bu bahsedilen faydalar henüz kesin bir biçimde gösterilmedi ve bütün probiyotikler birbirinin aynı etkilere sahip değil.

* Genelde sağlıklı insanlarda probiyotiklerin ancak hafif yan etkileri oluyor. Ancak zayıf bağışıklık sistemi gibi halihazırda başka sağlık problemi olan insanlarda enfeksiyon gibi ciddi komplikasyonlara sebep oldukları da rapor edilmiş durumda.

Özellikle bahsedilen üçüncü madde sebebiyle yine kullanım öncesi herkesin doktoruna danışmasının en doğrusu olduğunu düşünüyorum.

Eylül Harputlugil kimdir?

Lisans eğitimini 2008 yılında Sabancı Üniversitesi, Biyoloji Bilimleri ve Biyomühendislik programında tamamladı. Üniversite öğrencisiyken Uğur Sezerman'ın Laboratuvarı’nda biyoinformatik ve işlemsel biyoloji alanında yapılan araştırmalara katıldı. Sonrasında yüksek lisans çalışmasında, Bilkent Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü'nde Mehmet Öztürk'ün Laboratuvarı’nda karaciğer kanseri hücrelerinde epigenetik değişiklikleri inceledi. Doktora için ABD'nin Boston şehrinde, Harvard Üniversitesi Halk Sağlığı Fakültesi, Genetik ve Kompleks Hastalıklar Departmanı'ında James Mitchell'in Laboratuvarı’na katıldı. Beş buçuk yıl süren doktora çalışmalarında çoğunlukla fare modelinde besin kısıtlaması ve bunun ameliyat öncesi uygulamalarının farelere nasıl, hangi genler ve mekanizmalar aracılığıyla koruma sağladığını inceledi. Doktora tezini geçtiğimiz ay sunup teslim etti ve şu an mezun olmak üzere.

Referanslar:

(Tüm web sitelerine 10 Ocak 2016 tarihinde ulaşıldı)

1 Amerikan Tarım Bakanlığı web sitesi: //www.cnpp.usda.gov/DietaryGuidelines

2 Harvard Üniversitesi Beslenme Departmanı web sitesi: //www.hsph.harvard.edu/nutritionsource/

3 FDA web sitesinde konu ile ilgili bazı kaynaklar:

//www.fda.gov/Food/DietarySupplements/UsingDietarySupplements/ucm11...

//www.fda.gov/Food/DietarySupplements/QADietarySupplements/default....

//www.fda.gov/Food/DietarySupplements/UsingDietarySupplements/ucm11...

//www.fda.gov/Food/IngredientsPackagingLabeling/LabelingNutrition/u...

4 //www.superiorhealthsupplement.com/laminine-frequently-asked-questi...

5 //www.fda.gov/Food/DietarySupplements/UsingDietarySupplements/ucm11...

6 https://nccih.nih.gov/health/silver

7 https://nccih.nih.gov/health/probiotics/introduction.htm

Kaynak: T24

----
Mezunumuzu tebrik eder, başarılarının devamını dileriz...

Mezunlar Ofisi
02164839352
alumni@sabanciuniv.edu